Çağdaş Sanatın Yeni Kuşak Temsilcisi: Nilüfer Yıldırım

Sanatseverlerin ve koleksiyonerlerin son yıllarda özellikle yakından takip ettiği genç sanatçı Nilüfer Yıldırım birbirini tamamlayan “Night for Day” ve “We Should Meet in Water, You and I” serilerini Eylül ayında Contemporary İstanbul 2019, Galeri Diani’de sergileyecek.
İtalya Marangoni’de eğitimini tamamlayıp bir süre İstanbul’da çalışmalarına devam ettikten sonra ABD New York’ta yaşamaya ve üretmeye başlayan Nilüfer Yıldırım, kendisini cezbeden renk, fon ve dokuları keşfederek çıktığı çağdaş sanat yolculuğunda figüratif ile soyut arasında yumuşak bir geçişle ilerliyor… Çağdaş sanatın yeni kuşak temsilcileri arasında sayılan ve ülkemiz resim sanatını yurtdışında da başarı ile temsil eden Nilüfer Yıldırım ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Eylül ayında İstanbullu sanatseverlerle buluşacaksınız, duygularınızı paylaşır mısınız?
Üzerinde uzun zaman çalıştığım, duygularımı akıttığım, kendimi ifade ettiğim bir şeyleri paylaşmak benim için sürecin kesinlikle en keyifli zamanı. Siz bir şeyler yapıyorsunuz ama bunlar nasıl algılanıyor, bir başka insanda nasıl duygular uyandırıyor, bir şeyler katabiliyor musunuz izleyiciye, bunu görmek ve paylaşmak son derece zevkli. Bu sergi özelinde ise geçtiğimiz iki senede hayatımdaki majör değişikliklerin işlerime yansımalarını paylaşmayı yürekten istedim. New York’a taşındıktan sonra, burada yaşadığım duygular ile yaptığım resimleri sergileme fikri benim için oldukça heyecan verici.
Sergilenecek eserlerinizle ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Son iki senede yaptığım işleri iki başlık altında sunuyor olacağım. İlk geldiğim sene “Night for Day”, son zamanlarda ise “We Should Meet in Water, You and I” serileri üstünde çalışmıştım. Dolayısıyla 2019 Contemporary İstanbul’da, 2018 ve 2019 senelerindeki eserlerimden bir seçki Galeri Diani ile sergilenecek. Nietshche, “Korkunç bir derinlik olmadan, yüzeyde mükemmel bir görünüm oluşamaz.” der. “Night for Day” yani “gündüz için gece” başlığı altında biraz bu felsefe yatıyor aslında. Metaforik olarak karanlık ve ışıktan, gündüz ile geceden bahsederken hayattaki dengeye, yaşanan tecrübelere, bilgiye ve belli doygunluklara kavuşmak için yani aydınlığın varlığını algılayabilmek, güzellikler sunabilmek için belki birkaç kez dibe vurmak gerekliliğini, yaşamış olmanın önemini, karanlığı bilmenin gerekliliğini vurguluyorlar. Bu ikilemi siyah fon üzerinde oluşturduğum figüratif ile soyut arasında yumuşak bir geçişle ilerleyen kompozisyonlar ile ifadelendirmeye çalıştım. “We Should Meet in Water, You and I” eserleri ilhamını suyun iletkenliğinden, saflığından ve temizliğinden alıyor ve biraz da çağımızda yaşamakta olduğumuz iletişim problemine gönderme yapıyor. “Suda buluşmalıyız, sen ve ben” sözünü bir nevi bir metafor olarak kullanıp ilişkilerin saf, temiz, direkt ve her şeyin açıkça konuşulabildiği bir platform olması gerekliliğine işaret etmek istedim. Bu düşüncemi akışkan bir doku ile yeşil ve mavinin tonlarının ağırlıkta olduğu kompozisyonlar ile aktardım.
Türkiye’deki sanatseverlerle daha önceki buluşmalarınızdan bahseder misiniz?
2014’ten bu yana çeşitli mekanlarda veya kendi atölyemin samimiyetinde işlerimi sergileme ve paylaşma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Ziyaretçiler ile resimlerimin altında yatan felsefeyi, sadece bir rengi veya bir dokuyu bile konuşmak, karşılıklı fikir alışverişi yapabilmek çok özel bir duygu.
Yurtdışında katıldığınız sergilerle ilgili bilgi verir misiniz?
Şu sıralar Upstate New York’ta bir grup showunda birkaç kolaj işim sergileniyor. Bir galeri ile solo sergim üzerinde çalışmaktayız. Ayrıca 2020-21 yıllarında Avrupa’da katılacağım projeler olacak.
Ülkemizde ve yurtdışında yapıtlarınıza aldığınız tepkilerde ortak ve farklı yaklaşımlar neler?
Türkiye’de şu ana kadar yaptığım sergilere genelde ilgi beni şaşırtan cinsten oldu. Ben bir nevi başka türlü anlatamadıklarımı resimlerim vasıtasıyla anlatmayı zamanla öğrendim ve bunun karşı tarafta uyandırdığı ilgi beni çoğu zaman şaşırtmış, duygulandırmış ve çok mutlu etmiştir. Beni tanıyanlar bilir, anlaşılmak belki en büyük dertlerimden biri oldu hayatımda. Gerçekten anlaşılıyor muyum? Karşımdaki beni ne kadar anlıyor? İçimden hep sorduğum sorulardır. Dolayısıyla kendini anlaşılmış hissetmek, çok tatmin edici bir duygu benim için. Genel olarak izleyici resimlerimde çoğu zaman doğa unsurunu fark eder ve onlara hissettirdiklerinden bahseder. Genelde herkes resmin altında daha derin bir mana arar, kendine göre bir mana yakalar ve bu sohbet ortamı doğurur. Tabi bunun yanında sadece biçimsel veya renksel yani daha soyut yaklaşan bununla ilgili yorum yapanlar da olur.
Biraz da başlangıç noktanıza gidecek olursak, resimle tanışmanız, yeteneğinizin keşfi nasıl gelişti?
Moda tasarımı, sanat tarihi ve grafik tasarım okudum Milano’da ve ordayken fark ettim. Aslında başlangıçta modaya ilgimin daha yüksek olduğunu düşünsem de bu ilgim, resme olan ilgimin yanında daha tüketici tarafında kaldı. Bunun yanında grafik tasarımı ile çok ilgiliydim ve çok daha başarılıydım. Zaten oradaki grafik tasarımı hocamın, ki çok hayranıydım o sıralar, kompozisyonlarımı çok beğenmesi, bu konuda özellikle yetenekli olduğumu düşünmesi ve resim yapmamı önermesi ile ciddi ciddi resim yapmaya başladım.
New York serüveniniz nasıl başladı?
2 sene önce şu sıralar bebeğimizin doğumunu birlikte beklediğimiz eşimle tanışmamla başladı.
New York’taki yaşamınızdan, sanat çevrenizden bahseder misiniz?
Temposu yüksek bir yaşam var burada. Görecek, yapacak şey çok. Hala yeniyim burada, bence iki sene New York için çok kısa bir süre. Tasarlayan, güzel şeylerle uğraşan çevreler ile dostluklarım yavaş yavaş oluşuyor. Bu konuda biraz konservatif bir yapım var maalesef.
Sanata bakışınızı şekillendiren ailevi, çevresel faktörlerden bahseder misiniz? Annem profesyonel olmamakla birlikte sanatın çoğu dalında çok beceriklidir. Kendisi de hobi olarak resim ve heykel yapar. Kardeşim oyuncu. Böyle duygunun ve algının yüksek olduğu bir ailede büyüdüm diyebilirim. Çevresel olarak en büyük faktör herhalde liseden sonra İtalya’ya gitmem ve gezip görmemle daha çok genişledi.
Çağdaş sanatın yeni kuşak temsilcilerinden biri olarak, etkilendiğiniz akımlardan bahseder misiniz?
Kişisel tarzımla da bağlantılı olarak ‘Dışavurumculuk’ en çok etkilendiğim akım.
Sanatsal açıdan dolma, yeni yapıtlar meydana getirme sürecinde neler yaşarsınız?
Bence, bütün bildiklerin, tecrübe ettiklerin, günlük karşılaşmalar, doğada geçirdiğin anlar veya hissettiklerin, üretimin için bir baz oluşturuyor ve sonra bir şeyler daha gerekiyor bunu aktarmak için. Aktarma süreci çoğunlukla sancılı oluyor, kolay beğenen biri değilim maalesef o süreç kendime biraz kötü davranarak veya uzun süre yaptıklarımdan hiçbir şeyi beğenmeyerek geçiyor.
Contemporary İstanbul’dan sonra takviminizde neler var?
2020 Nisan’da Galeri Diani’de solo sergim olacak. Bunların dışında 2020-2021 yıllarında Avrupa’da katılacağım bazı projeler var.
Türkiye’ye sık gelir misiniz? Geldiğinizde neler yaparsınız, rotalarınız nereler olur?
Buraya taşındığımdan beri çok sık gelme fırsatım olmadı, buradaki hayatı kurmak daha öncelikliydi bugüne kadar. Geldiğimizde İstanbul’da sevdiğimiz birkaç durağa uğrayıp güneyde vakit geçirdik. Yazın geldiğim için plastik sanatlarda çok fazla etkinlik olmasa da yazın olabilenlere katılmaya çalıştım. Güneyde ise Bodrum’da kalmayı beraberinde sakin tekne seyahatlerini ve Yunan adalarına gitmeyi tercih ediyoruz.