Genç, Başarılı, Hayalperest: Gökçe Nas Oğuzlar

Genç, Başarılı, Hayalperest: Gökçe Nas Oğuzlar

Roman yazarlığı özellikle de fantastik roman yazarlığı genç kalemlerin, kadınların teslim aldığı bir alan olmaya doğru gidiyor. Satış rakamları tüm dünyada milyonları bulan fantastik eserlerin, beyaz perdede gişe rekorları kıran uyarlamaların yazarları çoğunlukla kadınlar… Ülkemizde de giderek yaygınlaşan bu türün başarılı kadın yazarları, edebiyat dünyamızda kendilerine giderek daha çok yer bulmayı başarıyor. Gökçe Nas Oğuzlar bu genç kalemlerden… Oğuzlar’ı kadın romancılardan ayıran bir diğer özelliği daha var ki; azmin gücünü göstermesi açısından oldukça çarpıcı…

Sohbetimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

20 Mayıs 1993’te Ankara’da doğdum. Doğum sırasında fark edilemeyen kalça çıkığı nedeniyle, destek kullanarak yürümekteyim. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’nın Polatlı ilçesinde tamamladım. 2016 yılında İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum ve aynı yıl Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Pedagojik Formasyon Eğitimi aldım. 2012-2016 yılları arasında yerel bir gazetede köşe yazarlığı yaptım. LÖSEV’de gönüllü üye olarak aktif çalışmalara katılmaktayım. Şu an aktif olarak yazarlık ve senaristlik yapmaktayım.

Yazarlık kariyeriniz nasıl başladı? Bu mecra ile ilgili serüveniniz nedir?

İlk olarak ilkokul 2. sınıfta günlük tutmamla başladı her şey. Genellikle hayatı sorgular tarzda olurdu bu günlük yazıları. Kafamda, benim için doğru mesleğin, doğru yaşamın yazarlık olduğu düşüncesi, yazar-senarist Coşkun Irmak’ın senaryolaştırdığı “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisini izlememle belirdi. ‘Acaba ben de böyle kelimelere hayat verebilir miyim?’ sorusuyla ilk adımı atmış oldum. İlk denemelerimi lise 3. sınıfta kaleme aldım. Yazdığım ilk iki roman, birer eskizden öteye geçmemiş olsa da, basılan ilk romanım olan Canan’ın oluşmasında çok büyük katkıya sahip.

Yazmayı sizin için bir gereklilik haline getiren sebepler nelerdir?

Yazmayı seviyorum, tıpkı bir meditasyon gibi. Özellikle roman ve senaryo üzerine kafa yormak, yeni bir şeyler yaratmak hiç olmadığım kadar özgür hissettiriyor beni. Niyetim, öldükten sonra bile eserlerimin okunması. Ben bir insanım, neticesinde öleceğim, ama karakterlerim belki de nesiller boyunca yaşayacak. Ayrıca engelli bir birey olarak, engellerin sadece insana ait duvarlardan kaynaklı olduğunu ve her duvarın yıkılabileceğini göstermek istiyorum. Bir kişinin hayatına bile dokunsam ne mutlu bana.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Kurgularımı önce kafamda bütünleştirir, defterime notlar alırım. Olay örgüsü geliştikçe kafamdaki kurguyla birleştirerek eseri oluştururum. Hatta bazen karakterlerin bana hissettirdiği duygular, romanımın finaline yön verdiği olmuştur. O sonu sanki ben değil, can verdiğim karakter bana söylüyor gibi hissediyorum.

Kimsenin okumayacağını bilseydiniz bile yazar mıydınız?

Tabii ki… Ruhumdan parçalar bıraktığım eserlerim adeta mirasım gibi. Elbette kitlelere ulaşması beni mutlu eder. Söylemiştim, bir kişinin hayatına bile dokunsam, bence başarılı bir yazar olmuşum demektir. Ancak kimse okumasa bile, yazmazsam ben, ben olmaktan uzaklaşırım.

Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?

Yaşar Kemal, Abtoine De Saint, Edmondo De Amicis başta olmak üzere birçok yazarın eserlerini okurum.

Yazarken tercih ettiğiniz bir ortam var mı? Ritüelinizden bahseder misiniz?

Genellikle her ortamda yazabilirim ancak sessiz ve sakin bir ortamda düşüncelerimi daha iyi duyabilmekteyim. Yazmadan önce bir sahilde olduğumu hayal etmenin oldukça faydasını görüyorum.

Projelerinizden bahseder misiniz?

İlk romanım olan “Canan” ve dört kitap halinde planladığım “Hiç Bitmeyen Masallar” serisi tamamlanmak üzere. “Canan” ve “Hiç Bitmeyen Masallar” serisinin birinci kitabı okuyucuyla buluştu. “Hiç Bitmeyen Masallar”ın devamı da basımda. Dördüncü kitap ise henüz yapım aşamasında. “Canan”ın teması; aşk uğruna yapılan fedakarlıklar üzerine kurulu, temelde aşkınız için ne kadar ileri gidebilirsiniz sorusuna cevap bulabileceğiniz bir kitap. “Hiç Bitmeyen Masallar” ise; konu olarak masalların klasik bitişlerinde bize öğretilen ‘mutlu son’ ibaresinin ötesinde, bundan sonraki zamanda olan olayları ele alıyor. Kırmızı Başlıklı Kız’da kurt karakterine ne olduğu veya Pamuk Prenses’in gerçekten özenilecek bir yaşamı olup olmadığı gibi masallara farklı bir bakış açısı getirmeye çalıştım. Bir de “Gizemli Dünya” isminde roman serisini yazmaya başladım. Bu fantastik serilerden bağımsız olarak uzun zamandır hayal ettiğim ve beni çok heyecanlandıran “Raconu Bilen Kadınlar” adlı eserin çalışmaları devam etmekte. Polisiye-suç türündeki ilk romanım olacak.

Konusu ne olacak bu eserin?

Bu eserimin içerisinde adından da belli olacağı gibi, kadın ön planda. Yine içerik olarak, kadınların dünyasından mafya, devlet, vatan, 15 Temmuz hain darbe girişimi, aldatma, çocuk istismarı gibi güncel konular olacak. Böylesine sert bir konunun ana karakterinin bir kadın olması beni bu romanı yazmaya iten en önemli unsur oldu. Aynı zamanda senaryo olarak ürettiğim projeler mevcut ve hatta bir ekiple beraber çalışmalarımı sürdürüyorum.

Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Herkes bir şeyler karalayabilir ancak bu onlara kitap niteliği kazandırmaz maalesef. Bu alınan eğitimlerin yanında çoğunlukla bir yetenek meselesidir diye düşünüyorum. Bu mesleği seven, sabır gösteren, biraz da edebiyatı ve hayatı anlayan yetenekli kimseler, kendilerini geliştirerek çok güzel eserler oluşturabilirler.

Son olarak yazmak sizin için bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz oldu mu?

Hayatım boyunca bana eşlik etmesini istediğim bir serüven, o beni bırakmadıkça bırakmayı düşünmüyorum.