Güney Kafkasya’dan Esen Rüzgar: Tiflis

Güney Kafkasya’dan Esen Rüzgar: Tiflis

Avrupa ve Asya etkilerinin çarpıcı bir harmanı olan Gürcistan’ın başkenti Tiflis, coğrafi konumu, pitoresk eski kenti, eklektik mimarisi ve mükemmel mutfağıyla, ülkenin heyecanla atan kalbidir.

Her üç vatandaşından birine ev sahipliği yapan kent, genç, canlı, dinamik, yenilikçi kültürü ve günlük yaşamıyla, Güney Kafkasya’nın en kozmopolit şehri olarak bu ünü gururla taşır. İlk bakışta Tiflis, bir ziyaretçi için hem kalabalık hem de kaotik görünse de birkaç gün içinde kolayca keşfedilebilen, derli toplu bir destinasyondur. Dar sokakları ve şirin dükkanlarıyla, birçok mahalle köy havasındadır. Balkonlu evleri ve yapraklarla donatılmış meydanlarıyla bu tarihi kentin patikaları ve dar gezi yolları dolanarak muhteşem bir tepenin üzerindeki 17. yüzyıla ait kaleye çıkar. Bu görüntü çarpıcı modern tasarımlar, görkemli caddeler ve geçmişten miras kalan mimari ile adeta rekabet eder. Unutmamak gerekir ki, Gürcü mutfağının lezzetleri ve civarın etkisiyle zenginleşen kentin restoranları ve pazarları da dikkate değerdir. Tiflis, bir destinasyon olmanın ötesinde bir deneyimler kentidir. İşte Tiflis denince bu kenti anlatan ve hafızalara kazınan deneyimler…

Gürcü Ana’ya selam                                                                                                                                                  

Tiflis’in sembolü, 20 metre yüksekliğindeki, alüminyum Kartlis Deda (Gürcistan Ana), bir elinde kılıç diğer elinde de bir bardak kase, tipik bir Gürcü ulusal karakterini çağrıştırır ve sıcak bir tavırla sizi karşılar. Mtkvari Nehri ile eski kentin üzerinden uzanan teleferikle Narikala Kalesi’ne çıkın. Kalenin sarp kayalıklardaki kalıntılar, 4. yüzyıl Pers ve 8. yüzyıl Arap dönemlerine ait surlardan oluşuyor. Tepeye doğru çıkan patikaya başlamadan önce taze sıkılmış nar suyuyla güç toplayın.

Kentin ufkundaki görkem                                                                                                                                

Kentin en güzel manzaraları, başdöndüren Mtatsminda Dağı’nın tepesinden, ufuğa doğru uzanırken görülebilir. Kablolu tren ile varılan noktadan itibaren, bakımlı bahçeleri ve yürüyüş yollarını geçerek Mtatsminda Parkı’na doğru devam edilir. Buradaki dev dönme dolaba binmeye karşı koyabilmek ne çocuklar ne de yetişkinler için kolay değil. Soluklanmak isteyenler için buradaki Füniküler Cafe, keyifli. Mekanın açık havada oturma alanı olduğu için, bu kartal yuvasından, kentin ayaklarınızın altına serilen zengin ve zıtlıklarla dolu mimarisine; görkemli Gürcü kiliseleriyle çağdaş tasarımlarına birarada şahit olabilirsiniz. Çay ile servis edilen ponchik (tatlı krema ile dolu çörekler) buranın olmazsa olmazı.

Argonotlar’dan Sovyetler’e                                                                                                                        

Gerek eskiçağı gerekse yakın tarihi aydınlatan iki önemli sergiyle oldukça etkileyici bir koleksiyona sahip Gürcistan Ulusal Müzesi, gerçekten de kaçırılmayacak bir geçmiş anlatısı sunuyor. Müzenin en çarpıcı sergilerinden biri, Arkeolojik Hazine bölümü. Gürcistan’ın gömü alanlarından çıkarılan ve MÖ 3. yüzyıla tarihlendirilen, Hristiyanlık öncesi altın, gümüş ve değerli taşların bulunduğu eserler görmeye değer. Batı Gürcistan’daki Kolkhis’ten çıkarılan, sanat eseri altın süslemeler, bunların arasında en çarpıcı olanları. Bu parçalar, bölgenin Kolkhis olarak bilindiği zamanlarda, Yunanistan’da Yason’un (İason) liderliğinde Argonotlar’ın bir araya gelerek Altın Post’u ele geçirmek için bu bölgeye gitmeye karar verdiklerine dair miti de güçlendiriyor. Müzenin bir başka bölümü ise Sovyet İşgal Müzesi. Burada, 1921’den 1991’e, 70 yıl süren Sovyet baskısı ve yerel direnişin hikayesi anlatılıyor. Bu sergilemeler kadar ilgi çekebilecek bir başka bölüm de Güney Gürcistan’daki arkeolojik alan Dmanisi’den çıkarılan 1.8 milyon yıl öncesinden, insan türüne ait kafatasları.

Şifalı kükürt keyfi

Küçük olmasına rağmen kent yine de yorucu olabilir. Özellikle tarihi kentin dar sokakları ve yokuşlarının getirdiği o yorgunluğu unutturacak bir önerimiz var; Tiflis’in ünlü yeraltı hamamları, Abanotubani kükürt banyoları… Burada birkaç saatlik bir keyif size yeniden yola çıkacak enerjiyi verecektir. Geçmişte, üzerinde tuğla kubbelerin yükseldiği bu sülfür banyolarında Alexanders Dumas ve Pushkin gibi ünlü isimler şifa bulmuştu. Hatta Pushkin, hiç bu kadar iyi bir banyoda yıkanmadığından bahseder. Ayrıca mavi çinili fasadıyla adeta Orta Asya’daymışsınız hissi veren Chreli Abano termal banyoları da deneyimlemeye değer.

Eski kentin cazibesi

Tiflis’in eski kenti, onun en büyük cazibesi. Hoş bir atmosfere sahip eski kent, ahşap oyma verandalı yapıları, kafelerin, restoranların ve sanat galerilerinin sıralandığı sokakları ile son derece geleneksel ve karakteristiktir. Çınar ağaçlarının altındaki kaldırım pazarlarında kentin kırsalından gelen ürünler revaçtadır. Eski kentin en güzel yapılarından biri ilk inşası 6. yüzyıla tarihlendirilen, bahçelerle çevrili Anshiskhati Kilisesi’dir. Kilisenin içinde huzur bulmayan yok gibidir. İçerideki ikona ve freskleri aydınlatan öğledensonra güneşinin ışık hüzmelerine ve bir de bu huzura eşlik eden Gürcü kutsal müziğini söyleyen ziyaretçilere denk gelirseniz, seyahatinizde şans yanınızda demektir.

Bit pazarında geçmişe yolculuk                  

Bitpazarsız Tiflis düşünülemez. Hem de her gün… Tiflis’in en popüler açık hava pazarlarından biri, yaklaşık 30 yıldır, “Suhoy Most” (Kuru Köprü) olarak bilinen köprü üzerinde kuruluyor. Pazarda, akordeondan mücevhere, hançerden Sovyet hatıralarına her türlü ıvır zıvır ve ilgi çekici eşya bulmak mümkün. Özellikle Çarlık Rusyası dönemine ait porselen tabak ve fincanların yanı sıra SSCB dönemine ait madalya ve askeri forma gibi çeşitli eşyalar da turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Pazar, haftasonları tam bir karnaval atmosferine bürünüyor ama genellikle hazine peşinde olanların her gün uğramak için can attıkları bir adres.

BERRAK EREN