Kapadokya’nın Yeraltı Yaşam Labirentleri

Kapadokya’da ‘görmeye değerler listesi’nde yer alan yeraltı şehirleri, dar tünel ve labirentleriyle kimilerinde klostrofobi oluştursa da kaçırılmayacak mekanlardır.
Kapadokya başlı başına dudak uçuklatan bir coğrafyaya sahiptir. Yerin üzeri kadar yerin altı da benzer bir etki bırakır. Kapadokya’da ‘görmeye değerler listesi’nde yer alan yeraltı şehirleri, dar tünel ve labirentleriyle kimilerinde klostrofobi oluştursa da kaçırılmayacak mekanlardır. Kapadokya’da bugüne dek tam olarak tespit edilen 36 mağara kent var. Ancak bu sayının 150-200’e kadar ulaşabileceği tahmin ediliyor.
Sığınaktan üretime
Aslında bu yeraltı şehirleri kalıcı konutlar olarak ya da uzun süreli konaklamalar için tasarlanmamış ancak saldırılara dayanacak şekilde inşa edilmişlerdi. Çok sayıda insanın ve hatta hayvanın uzun süre sığınağı oldular. Ayrıca sadece sığınak olmadıkları ve şehir sakinlerinin burada üretim faaliyetleri ile uğraştığı da biliniyor. Bu yeraltı yerleşimlerini bölgedeki ilk medeniyetlere, yani Prehistorik döneme tarihlemek pek yanlış olmaz. Taş işlemeyi iyi bilen o çağın insanı, basit aletlerle yumuşak tüfü oyarak, birkaç odalı yeraltı yerleşimleri inşa edebiliyordu. Kapadokya’ya gelen değişik topluluklar tarafından bu yerleşimler hep genişletildi ve en yaygın kullanım da Bizans döneminde oldu.
Korunma içgüdüsünün mekanları
Bu yerleşimler çoğu zaman yumuşak tüfün aşağıya doğru, derinlemesine oyulmasıyla inşa ediliyordu. Gerek yapım teknikleri gerekse nüfusları hakkında yeterli bilgi bulunmuyor ancak, Kapadokya Bölgesi’nin sıklıkla saldırılara maruz kaldığı kesin. Bu da bize şehirlerin inşa amacıyla ilgili önemli bilgiler veriyor. Halkın geçici olarak sığındığı yeraltı şehirleri aynı zamanda yöredeki birçok evle gizli geçitlerle bağlantılıydı. Savunma için, bu kaya evlerde, ulaşılması zor odalar, tuzaklar hazırlanıyor, gerektiğinde kayaların dibine doğru yeni odalar açılıyordu. Zamanla, yöre insanının savunma içgüdüsü buralarda koridor ve galerilerin çoğalarak yeraltı şehirlerinin oluşmasını sağladı. Düşmanın önüne engeller koymak için galeriler alçak, dar ve uzundu. Koridor duvarlarındaki küçük oyuklarda, aydınlatma amaçlı, kandiller ve mumlar bulunuyordu.
Yaşam labirenti
İnsanların buluştuğu, çalıştığı ve ibadet ettiği aile odaları ve ortak alanlar, tüneller, kademeli çukurlar ve eğimli koridorlar ile birbirine bağlanıyordu. Kentlerin mimarisi bundan ibaret değildi; kuyular, hava sirkülasyonu için bacalar, kandil nişleri, depolar, su depoları, ahırlar ve yeryüzündeki koşullar uygun hale getirilinceye kadar ölülerin tutulduğu alanlar ve uzun sürecek olağanüstü zamanlarda kullanılmak üzere; oturma birimleri, hatta mezarlık alanları da vardı. Ayrıca çoğu zaman yeraltı yerleşimlerinin tabanı ile bağlantılı, hem havalandırma hem de haberleşme amacıyla yapılmış, havalandırma bacaları bulunuyordu. Bunlar aynı zamanda su kuyusu olarak da kullanılıyordu ve düşmanın suyu zehirlemesine engel olmak için, ağız kısımlarının yeryüzü ile bağlantılı olmaması planlanmıştı.
Korunaklı ve stratejik
Yeraltı şehirleri arasında, adı üzerinde, en derin olanı, Nevşehir’e 30 km mesafede, Derinkuyu ilçesinde yer alan Derinkuyu Yeraltı Şehri. Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin ilk yerleşiminin Asur kolonilerine kadar uzandığı ve ilk Hıristiyanların zulüm ve baskıdan kaçarak buraya sığınmış olabilecekleri yüksek ihtimal. Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinin, inşa amaçları ve mimarileri ele alınınca, birbirleriyle benzerlikler taşısalar da, Derinkuyu Yeraltı Şehri, bunların arasında daha donanımlı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 85 m derinliğindeki, sekiz katlı kente ulaşmayı mümkün kılan ve dışarıdaki yüzey konutlarının avlularında gizli, tam 600 dış kapı bulunuyordu. Girişi dışarıdan pek belli olmayan kent, kimi kaynaklara göre 20 bin, kimi kaynaklara göreyse tam 50 bin kişinin yaşayabileceği ve korunabileceği şekilde tasarlanmıştı. Yer yer basamaklı ve dar koridorlarla birbirine bağlanmış katlarda, yaşam alanlarının yanı sıra yemekhane, kiler, depo, mutfak, ahır, şırahane, kilise ve sarnıç gibi bölümler de bulunuyordu. Genellikle her Kapadokya yeraltı şehrinde görülebilen bu mekanlara ek olarak, bu kentte, bir de bir misyoner okulu vardı. Okulun tavanı, yörede pek alışılmadık bir tarzda, beşik tonozla kapatılmıştı. Yeraltı şehrinin ikinci katına oyulmuş, haç şeklindeki kiliseye ise 3. ve 4. katlardan merdivenle inilerek ulaşılıyordu. Derinkuyu Yeraltı Şehri, savunma amaçlı inşa edilmiş bir kent olarak düşünüldüğünde, birçok dikkat çekici özelliğe de sahip. İsmindeki kuyu kuşkusuz bir tesadüf değil. Kentte 55-60 metre derinliğe inen su kuyuları bulunuyordu. Bu kuyular sadece su ihtiyacını karşılamakla kalmıyor aynı zamanda havalandırma bacası işlevi de görüyordu. Özellikle bölgede kuşatma olduğu dönemlerde, aşağıya inemeyen düşmanın suya zehir karıştırmasını önlemek için, bu bacaların yeryüzüyle bağlantısı da yoktu. Kent, 1963 yılında keşfedilmiş ve bir kısmı temizlenerek 1967 yılında ziyarete açılmıştı.
UNESCO Dünya Kültür Mirası
Kapadokya yeraltı şehirlerinin en önemlilerinden biri de, Kaymaklı Yeraltı Şehri. Kent, Nevşehir’e 20 km mesafede, Kaymaklı kasabasında, “Kaymaklı Kalesi” olarak bilinen tepenin altına inşa edilmiş. Henüz tümüyle ortaya çıkarılamamış olmasına rağmen, keşfedilen bölümlerinin zenginliği nedeniyle Kapadokya’nın en geniş ve en çok nüfusu barındıran yeraltı şehirlerinden biri olduğu konusunda sağlam ipuçları veriyor. Yeraltı kentleri arasındaki bu en geniş kent, 1964’te ziyarete açılmış ve 1984’den beri de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Kaymaklı kasabasının halkı evlerini yeraltı şehrinin, yüze yakın tünelinin etrafına inşa etmiş. Halk hâlâ, avlularına açılan bu tünellerden geçerek yeraltı şehirlerinin elverişli mekânlarını kiler, depo ya da ahır olarak kullanıyor. Derinkuyu ile karşılaştırılırsa, Kaymaklı hem planı hem de kuruluşu açısından farklı.
Tarih öncesi çağlardan bakır işleme
Yeraltı şehrinin en önemli bölümü, üçüncü kat. Burada birçok erzak deposu, şırahane ve mutfak bulunuyordu. Bu katta bulunan, en ilginç mekanlardan biri de bakır işleme atölyesi. Bu atölyelerde bir lav oluşumu olan andezit taşına bol miktarda rastlanmış. Farklı yapısıyla hemen göze çarpan bu andezit taş, bakır cevherini parçalamak için kullanılmış. Bir volkanik kayaç türü olan bu sert taşın üzerine 10’ar cm çapında oyuklar açılmış. Bakır cevheri bu oyukların içine konularak çekiçleniyor ve işleniyormuş. Bu, tarih öncesi çağlardan beri bilinen bakır işleme yöntemlerinin burada da uygulandığının bir kanıtı. Yeraltı şehrinin açığa çıkarılabilen son katı, dördüncü kattaki şarap imalathanelerinde ise çanak çömlek için ayrılmış çok sayıda erzak depolama odası bulunması, üretim, işleme ve depolama mekanlarının çokluğu ve genişliği, bu şehirde yaşayan halkın istikrarlı bir ekonomisi olduğunu ve yer üstündeki gündelik mesailerini aynen yeraltında da sürdürdüklerini kanıtlayan nitelikte. Kaymaklı’nın, Derinkuyu ile bağlantılı olduğu sanılsa da, aralarındaki 10 km’lik mesafedeki gizli tüneller henüz bulunamamış.