Gezgin deyince harflerin, sözcüklerin böyle bir yazıya doğru yolculuğa çıkmaları rastlantı değil, şaşırtıcı da değil. gezginliğin hemen şiiri çağırması da boşuna değil. Gezgin. Bazı sözcükler…
Yolun felsefeye ihtiyacı var mı, bilmem, ama felsefenin yola ihtiyacı var. Yol kendisine düşenleri filozof yapar. Antik Yunan’ı gözünüzün önünde canlandırın, filozofların forumu adımlayarak, durup…
Ben de kendimi ‘tren şairi’ sanırdım, ta ki geçen yıl Raysever Şair’le karşılaşıncaya kadar. Öyle tren yazıları yazmakla, tren üzerine birkaç şiir kaleme almakla, trenleri…
Şairler gençken şiiri kitaplarda ararlar, kitaplarda okurlar ve onlar da kendi kitaplarını yazmak isterler. Okurlar, yazarlar, okurlar, yazarlar, şiir üstüne şiir, kitap üstüne kitap yayımlarlar...…
Ey yolcu! Hemen trenden in ve şehrin benim anlatmadığım güzelliklerine, gizemlerine usulca yürü! Trene tekrar bindiğinde aynı kişi olmadığını göreceksin. İçinden tren geçiyorsa, şiir de…
‘Karadenizli...’ deyince dudaklarda bir tebessüm, göz çevrelerinde bir hareketlenme, eğer karşınızda oturan biri varsa ona doğru anlayacağı cinsten bir bakış ve hepsini bilemeyeceğim bir dolu…
Haydarpaşa. Nereden baksan görünür. Bakmasan da görünür. İnsanın hep orada olduğunu bildiği, güvendiği, kendini iyi hissettiği bir şey, yer, dost, inanç ve duygu gibidir. Gibisizdir…
Yazımız yolculuktur, yolculuk da yazımızdır ya, öyleyse bakalım çelebi bir tren, vapur var mı hiç? Yoksa hiç çelebi kalmadı diye namı da mı yürümüyor? Hem…
“Treni değil, kendimizi bile duymayışımız dünyadan. Dünya bizi büyütüyor. Geriye dönüp bakmamıza, durmamıza izin vermiyor.” Göğe bakarken herkes çocuk olur. Güzel şeylere iyi gözlerle bakmak…
Yolcu yolunda gerek, elinde bavul gerek. Sokağa çıkmak için bir ıslık tutturmak, güneşe bakmadan önce mavi şeyler düşünmek, her gün bir yazarı anmak, ama Sait…
Belki daha önce de yazmışımdır. Belki dediğime bakmayın, o yazı icabı, mutlaka yazmışımdır da yazar numarası, hatırlamazdan geliyorumdur. Kıskanç biri sayılmam, çok özenirim o başka.…