Mavi

“Bütün hava kuş idi”. Bütün gün ışık idi. Bütün söz şiir idi. Bütün şiir aşk idi. Bütün alem düş idi… Bütün yol mavi idi!
Ah bir de sonrasını bilsem idi! Bu istek yola düşen kimin aklına düşmemiştir ki! Düşmüştür, yola düşen de sonrasından çok öncesini taşımıştır, dönüp dönüp bakmıştır. Bakılır. Zira gün günden akşamlıdır, yol yoldan mavidir ve maviler birbirine benzemez!
Uzun, ince bir mavi. Kalbe dolan o ilk mavi. “Hiç kimsenin gözkapaklarının altında uykusu olmamanın” mavisi. Yollara gül gibi dökülen mavi. Aşkta yağmur gibi yağmanın, hayranlıkta geri çekilip bakmanın, şaşkınlıkta tepeden tırnağa susup durmanın mavisi. İnsanın en saf hali olarak çocukluğun mavisi. Anımsarken beliriveren gülümseyişin mavisi. Eski mavi, taze mavi, ışıklı mavi, anne mavisi, yar mavisi, kardeş mavisi, nar mavisi…
Ve bütün bu maviliklere mavilik katan Edip Cansever mavisi: “Bir kuş olsa mavilik derdi buna”.
Der ve “bütün yer göğ hoş idi” olur. Yerin göğün hoş olması, mavinin yalnızca bir renk, bir sözcük değil, yine Edip Bey’de şiir olmasındandır. Hem de kuşların göğü önünde! “Bir renk değildir mavi huydur bende” deyince “bütün huy şiir olur!” Yol da bir huy olur, şiir gibi mavi bir huy.
Yola çıkmak mavi bir tutumdur. Yol, mavinin tonudur. Mavi de yolun açık tonudur, hep açık, en açık mavi. Maviye bata çıka yine maviye çıkılır. Nazım Hikmet’in, “Çok yorgunum beni bekleme kaptan.” dediğine bakmayın, o ‘çınarlı, kubbeli mavi bir liman’ hepimizin mavisidir, hepimizin çıkacağı yerdir. O yüzden mavi de sevmek gibidir, bir ömür sürer.
Sevinci gibi acısı da uzun sürer mavinin. Acı mavi. Siyah bile o kadar derin olamaz bazen. Acı siyah mı daha derindir acı mavi mi? Göğ hangisindeyse o derindir. Gözlerimizin gördüğü değil yalnızca gönlümüzün de gördüğüdür mavi. İçgörü, uzgörü, hoşgörü, mavigörü. Mavi görgü. Mavi duygu.
Mavi olmasaydı? Güneş her sabah ilk kezmiş gibi, kendini göstermek istercesine, bunca parlak doğar mıydı? Ateş dans eder gibi döne döne içimize düşer miydi? Sular konuşa gülüşe usul usul uykulara dalar mıydı? Sözcükler aralarının açık olduğuna aldırmadan birbirlerini özler miydi? Ve hiç kimse kalkıp da ‘yaramızla iyi geçinelim, yaramıza iyi bakalım’ der miydi? “Ormanların gümbürtüsü” sürerken, gür yeşilin gölgesinde yapraklar birbirlerinin sessizliğini dinler miydi? Yazın rengi olan sesler birbirine karışıp bir ikindi odasında uykuya geçer miydi? Ya düşler?
Maviye doğarız. Doğamız mavidir. Saf, sakin, düşünceli, ödünç, ‘önce sen’ diyen, maviyi bir armağan bilen, boşluğu mavi düşünen, maviyle arkadaş, maviyle kardeş, maviyi derin, yüksek, yüce ve sıradan bir şey olarak düşleyen… Düş: Maviyle başlayan. Mavi: Kendini öne sürmeyen, hep var olan ama görünmeyen, görülmeyi istemeyen.
Maviye inanırız. Gözümüzle görmemiz gerekmeyen şeylerdendir çünkü. Duyarız, işitiriz, dokunuruz, sezeriz. Mavi sezgi. Şiir sezgisi. Şiir rengi. Mavi içimiz, gönlümüz, gözümüz. İçinden görenlerin de mavisi, mavi deyince gözü başka şey görmeyenlerin de mavisi. Mavi, dünyanın, denizlerin, göğün, yaşamın, aşkın, çocukluğun, şiirin, arkadaşlığın, iyiliğin, özgürlüğün, adaletin, merhametin, laikliğin, düşün, düşüncenin, öyleyse yolculuğun da… Rengi mi, hayır, kendisi! Kendisi demesek, arkadaşı desek daha çok sevinir, o sevinmenin de rengi. Barışın, hoşluğun, boşluğun, doluluğun, alçakgönüllü arkadaşı mavi.
“Bütün hava kuş idi” diyense, Arjantinli şarkıcı ve oyuncu, İspanya ve dünyada Endülüs Geceleri (1938) filmiyle ünlenen Imperio Argentina (1910-2003). Nikos Kazancakis, İspanya, Yaşasın Ölüm (Can Y., Çev: Ahmet Angın) adlı kitabında, “Argentina karga gibi siyah saçlarında kırmızı bir gülle dans ederdi.” diyor.
Giritli Kazancakis, Ege’yle büyülenmiş, Egelenmiş, mavilenmiş. Bütün yazı, bütün şiir, bütün hava mavi imiş!