MÜZİĞE TUTKUN: LARA FABIAN
Je T’aime şarkısını sahne üzerinde söylediğinde seyircinin bir ağızdan şarkıya eşlik etmesi ile birlikte gözyaşlarını tutamayan Lara Fabian’ı izlediğimde ben de gözyaşlarımı tutamamıştım.
Müziği kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak gören Lara Fabian sahnede hissettiklerinin kelimelere sığmayacağını söylüyor. İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeki konseri öncesinde ünlü sanatçı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
Ben hiçbir zaman bu müzikal yolculuğu seçenin kendim olduğunu hissetmedim, beni seçen müzikti. 5 yaşlarındayken bir gün babama dönerek, ‘baba ben şarkıcıyım’ dedim. O da bana, ‘yani demek istediğin ileride şarkıcı olacaksın’ dedi. Ben de ona, ‘beni doğru duydun, ben şu anda şarkıcıyım’ dedim. Sadece beş yaşındaydım.
Şarkı sözleri yazıyorsunuz, ilham kaynağınız neler?
8 yaşımda beste yapmaya başlamıştım. Aldığım müzik eğitiminden sonra anladım ki bu işte gerçek bir reçete yok. Beste yapmak ve söz yazmak tamamen ilhamla alakalı… Hayat ve insanlar benim ilham kaynağım. Melodi ve sözcükler birden hiç beklenmedik yerlerde kafamda canlanır. Örneğin arabamı kullanırken aklıma bir melodi geliyor ve hemen onu telefonuma kaydediyorum. Eve döndüğümde melodiyi piyanoda çalıyorum.
Müziğin sizin için anlamı nedir?
Müzik benim sanatçı kimliğimin özü. Ama aynı zamanda benim kendi kişiliğimin de bir parçası. Müzik aracılığı ile insanlarla iletişim kuruyorum ve bu iletişim benim neden bu işi yaptığımın açıklaması. Müziksiz bir hayat asla düşünemiyorum. Müziksiz olmak kendi benliğimi reddetmek demek… Benim büyüdüğüm yerde herkes ama özellikle de kadınlar şarkı söyler. Annem yemek yaparken şarkı söylerdi ya da çamaşırları yıkarken. Babam gitar çalar, Petula Clark’ın da gitaristiydi. Eşim de gitarist aynı zamanda muhteşem bir sesi var. Müzik hayatımın her yerinde…
18 yaşındayken Çeşme’ye konser vermeye gelmişsiniz bu kadar senenin ardından tekrar Çeşme’de konser vermek size neler hissettiriyor?
Çeşme benim Eurovision şarkı yarışmasından sonra seyirci önünde verdiğim ilk büyük konser oldu 18 yaşımdayken. Bu yüzden hayatımda önemli bir yeri var. Asla o geceyi unutamam. Bu sene tesadüfen ilk albümümün 25. yılını kutlarken yine Çeşme’ye geldim. Bu kadar yıldan sonra burada konser vermek çok anlamlıydı, aynı sahnede 18 yaşında bir kızken söylediğim Croire şarkısını tekrar söylemek harika bir duygu oldu.
Pek çok dilde şarkı söylüyorsunuz, hangi dilde söylemekten daha çok hoşlanıyorsunuz?
Her dilin farklı bir yapısı var. Je T’aime şarkısının İngilizce versiyonu muhtemelen bende aynı duygusal titreşimi yaratmazdı. “Curuso” şarkısını da İtalyancadan başka bir dilde düşünemiyorum. Ya da Napoli bölgesinin diyalektiği olmadan o şarkıyı düşünemiyorum. “I Will Love Again” anglo-saxon bir melodiye sahip, başka bir dile çevrilmesi çok zor. Başka bir dilde anlamını bu kadar korumayabilir, gücünü kaybeder. Türkçe şarkılar da çok büyük bir güce sahip, insanları güldürüyor, ağlatıyor, eminim başka bir dilde aynı şarkılar buradaki gücüne sahip olmaz. Repertuarımın çoğu Fransızca ve İngilizce ama İtalyanca şarkı söylemeyi de çok seviyorum. İspanyolca ve farkı dillerde fırsatım oldukça şarkı söylüyorum.
Mustafa Ceceli ile düet yaptınız, Türkçe söylemek zor muydu, telaffuz için nasıl çalıştınız?
Telaffuz benim için çok zor değildi. Menajerim Türk kökenli. Türkçe’nin yazıldığı gibi okunmasını seviyorum. İtalyancaya benzetiyorum dilinizi. “Al Götür Beni” şarkısının sözleri Sezen Aksu’ya ait. Menajerim ve Mustafa Ceceli bana yardımcı oldular. İyi söyledim diye düşünüyorum ama takdir sizin tabii ki.
Videonuzu izlemiştim, siz “Je T’aime” şarkınızı söylemeye hazırlanırken, seyirci bir ağızdan şarkıyı yüksek sesle söylüyor ve siz çok şaşırıyorsunuz, o zamanki duygularınızı anlatır mısınız?
Çok duygusal bir andı. Seyirciden bana gelen büyük bir sevgi dalgasıydı. Dayanamadım ağladım. Bu mesleği yüzlerce yıl yapabilirim. Her konser yeni bir duygu seli… Bir gün artık bu duyguları hissetmezsem şarkı söylemeyi bırakırım. Bu yoğun duyguları hissetmeden sanatçı olamazsınız. Stüdyo çalışmalarını çok seviyorum. Yeni şarkılar kaydetmek harika bir duygu. Ama asıl sihirli anlar sahnede yaşananlar. Seyirci ile iletişim halinde olmak, kalabalığın önünde yüzlerce kişi ile ama her biri ile tek tek temas kurduğunuzu hissetmek kelimelerle anlatılabilecek bir şey değil. Bu özel anlar şarkı söylemeye devam etmemin gerçek nedeni.
Türk seyirciyi nasıl buluyorsunuz?
Her seyirci farklı… Bu, ülke ile alakalı değil. İstanbul’da geçen sene verdiğim 3 konserde 3 gecede farklı enerjiler vardı. Türk seyircisini çok katılımcı ve saygılı buluyorum. Türk seyircisiyle özel bir bağım olduğuna inanıyorum. Belki ilk burada konser verdiğim için böyle hissediyorum. Konser turnelerimde Türkiye her zaman var.
İstanbul’u gezme fırsatınız oldu mu?
İstanbul çok özel bir şehir… Büyülü. Yüzyılların tarihini hissediyorum. Diğer bir yanı ile çok canlı ve yaşayan bir şehir. Her sanatçıya ilham verecek pek çok özelliği var. İstanbul’u çok seviyorum. Akdeniz kanı taşıdığım için insanlarla kolay iletişim kuruyorum.
Türk yemeklerini tattınız mı?
Yemek yemeyi çok severim. Yemek yapmayı da… Yeni tatlar denemek harika bir duygu. Osmanlı mutfağından yemekler denedim ve çok beğendim. Türkiye’de her şey çok lezzetli, bir domates, bir patlıcan, sebzeler kendi başlarına bile çok lezzetliler.
Müzik tarzınızı nasıl tarif edersiniz?
Müziğimi kategorize etmeyi sevmiyorum. Her tarz müziği çok seviyorum. Repertuarımda piyano ses balatları olduğu kadar pop dans müziği de var, Fransız chanson’ları da var. Senfonik aranjmanlar, pop rock da söylüyorum. Farklı tarzlarda söylemeyi seviyorum. Eğer dürüst bir yerde durursanız insanlar bunu anlıyor.
Uluslararası isimlerden kimleri dinliyorsunuz?
Barbara Streisand her zaman temel ilham kaynağım oldu. Genç kızlığımdan beri onu çok beğeniyorum. Adele, Beyonce ve Sam Smith’i de çok beğenerek dinliyorum.
Ailece birlikte neler yaparsınız?
Bir haftadan fazla ailemden uzak kalamıyorum. Ailem benim önceliğim. Konserlerden sonra hemen eve dönüyorum. Kızım uyandığında yanında olmak istiyorum. Bir günümüz rutin geçiyor, birlikte kahvaltı yapıyoruz, kızımı okula gönderiyorum. Akşama yemek hazırlıyorum. Ekibimle buluşuyorum iş için sonra akşam yine ailece bir arada oluyoruz. Gerçekten sakin bir hayatım var.
Kızınız da şarkı söylüyor mu?
Evet, ama başka çocuklar kadar. 9 yaşına bastı. Yeteneği ne yönde olacak göreceğiz. Onun tutkusu müzik değil. Yemek yapmayı çok seviyor. Büyük bir şef olmak istiyor. Birlikte yemek programları izliyoruz. Mutfakta şimdiden çok yaratıcı…
Büyük başarılara imza atan bir şarkıcı oldunuz, kendinizle gurur duyuyor musunuz?
Gurur duymaktan öte mutlu bir insanım. Harika bir kızım ve eşim olduğu için şükrediyorum. Çok sevdiğim bir ailem ve arkadaşlarım var. Çok şanslıyım ki müzikle iç içe yaşıyorum. Müziğimi tüm dünyadaki insanlarla paylaşabiliyorum. Sağlık, mutluluk ve huzur bunlar olduktan sonra gerisi önemli değil.