Nisan Ayının Renkleri

İklimler ruhumuza dokunur… Dört mevsim de farklı renklerle karşımıza çıkar. Nisan bambaşkadır. Belki bahar biraz nazlanarak gelir ama nisan ayının, soğuğu unutturan, insanın içini ısıtan birçok vaadi vardır. Bahar müjdesiyle, renkleriyle gelir. Her renk bizi bir yolculuğa çıkarır, gökkuşağına doğru…
LALELERİN BİNBİR RENGİ/İSTANBUL
Emirgan Korusu, Yıldız Parkı, Gülhane Parkı, Sultanahmet Meydanı… Bunlar, İstanbul’u hakkını vererek gezmek isteyenlerin listesinde olması gereken yerler. Ancak malum ömür biter, İstanbul bitmez ve bu liste uzayıp gider. Oysa özellikle bu yerler nisan ayında bambaşka bir cazibeye sahiptir; laleler… Gerek kültürel gerekse sanatsal olarak Türk kültürünün önemli bir sembolü olan lale, nisan ayında sokakları, parkları, bahçeleri ve meydanları renklendirir. Lale Festivali’nde, kent binbir renge boyanır. Geçtiğimiz yıllarda, İstanbul Lale Festivali kapsamında, Sultanahmet Meydanı’nda, dünyada ilk kez 564 bin lalenin kullanıldığı, 1453 metrekarelik Lale Halısı, görkemli bir görüntü vermişti. Emirgan Korusu, özellikle hafta sonları İstanbul’un kaosundan kaçıp doğaya sığınmak isteyenler için kentlilerin akın ettiği yeşillik ve ormanlık yerlerin başındadır. Osmanlı padişahı IV. Murad’ın İranlı Emir Gün’e hediye olarak verdiği bu bahçe, birçok kez el değiştirmiş, son olarak da 1940’ta kamulaştırılmıştı. Adlarını renklerinden alan, koru içinde kahvaltı mekanı olarak rağbet gören sarı, pembe, beyaz köşkler, 1871 ve 1878 tarihli. Boğaz manzarasına da sahip koru, nisanda lalelerle daha da ilgi çeken bir yere dönüşüyor. Lale Festivali boyunca düzenlenen kültür-sanat ve müzik etkinlikleri, ebru sanatçılarının canlı performansları, fotoğraf ve resim sergileri kente canlılık katar. Emirgan Korusu, Göztepe 60. Yıl Parkı, Gülhane Korusu, Yıldız Korusu, Beykoz Korusu, Büyük Çamlıca Korusu, Küçük Çamlıca Korusu, Hıdiv Çubuklu Korusu, Soğanlı Bitkiler Parkı, Fethipaşa Korusu ve Sultanahmet Meydanı gibi alanlarda yüzlerce farklı türde milyonlarca lale dikilir.
BADEMİN BEYAZI/ DATÇA
Datça’nın nisanı başka yere benzemez. Coğrafyamızın en güzel bahar rüzgarları buradan esmeye başlar. Bahar ‘geliyorum’ derken, hiçbir rengini esirgemez. Hatta sabırsızdır, baharın habercileri şubat-mart kadar erken harekete geçer. En erken açan bahar çiçekleri de Datça Yarımadası’nda görülür. Toprak yeşerir, bol yağmur, sıcak hava, biraz Akdeniz, biraz da Ege iklimi; toprak için bundan iyisi can sağlığı… Badem çiçekleri neredeyse gökyüzünü beyaza, pembeye boyar. Mart ayının sonuna doğru bademler yüzünü çağla olarak gösterir. Mart ve nisan aylarında toprak bahar yağmurlarını çektikçe, papatya beyazına ve gelincik kırmızısına boyanır. Nisan dur durak bilmez, elini mayısa verirken, papatyalar insan boyuna ulaşır, kıyı karanfilleri ortaya çıkar. Sarı, mor, mavi, pembe anemonlar yani dağ laleleri açar. Renkler ayrı kokular ayrı baş döndürücüdür. Portakal ve limon çiçekleri her tarafı kaplar. Datça hurması, orkide çeşitleri görücüye çıkar. 6 milyon yıllık kumul Gebekum fosili de geri kalmaz; endemik bitkiler de böcekler, yer sıçanları, bukalemunlar da baharı fırsat bilir. Ya havanın berraklığına, göğün mavisine ne demeli! Datçalılar da bahar gibi açar. Tabana kuvvet dağ tepe adanın her yanında yürüyüşler yapılır, trekking turları düzenlenir, bisiklete binilir, akşama pişirmek üzere kucak dolusu otla geri dönülür. Say say bitmez; ebegümeci, dallama, kışıyak, tilkicik, iğnelik, kuzukulağı, cibez, kuzugöbeği mantarı, arapsaçı, su kayzağı, su teresi, çoban kaldıran, dağ nanesi, adaçayı… Kekik ve biberiye zaten hep ocakların kıyısındadır; Datçalılar onlara “ana kokusu” der.
GÜNBATIMININ KIZILI/ASSOS
Kış boyunca sessizliğe gömülen, arnavut kaldırımı yokuşlarında yürüyenlerin, kızıl andezit taşından evlerin arasında dolaşanların, köy kahvesinde mola verenlerin parmakla sayıldığı Behramkale Köyü, nisanda doğayla birlikte uyanmaya başlar. Odun sobaları son dumanlarını yayarken, küçük pansiyonlar tadilata başlar. Köy, Çanakkale’nin 87 km güneyinde, Ayvacık ilçesi Behramkale Köyü sınırlarında bulunan antik bir liman kenti olan Assos kentinin akropolü üzerine kurulu. Köyden, Assos limanına inerken, solunuza bakın ve Helenistik çağdan günümüze gelen surların kusursuzluğunu gözlemleyin. Taş bloklara hayran olmamak elde değil. Bir dönem, burası zengin bir tarım şehri ve felsefe öğrenimi merkeziymiş. Yazıtlardan elde edilen bilgilere göre, Helenistik ve Roma devirlerinde, burada çok iyi avukat ve hakim yetişirmiş. Aynı zamanda bir öğretim merkezi olarak bilinen Assos’ta, İlk Çağ’ın ünlü filozofu Aristoteles bir felsefe okulu kurarak zooloji, biyoloji ve botanik konularında da önemli araştırmalar yapmış. Kentin etrafını çeviren 4 km’lik surların önemli bir bölümü bugün hala ayakta. Buradan denize doğru inildikçe agora (çarşı), gymnasium (düşünsel ve bedensel eğitim merkezi) tiyatro, bouleuterion (kent meclisi binası) ve nekropol (antik mezarlık) sıralanıyor. Sütunlar göğe yükselirken, insan çarşaf gibi denizin üzerindeki Midilli Adası’na doğru uzanmak için can atıyor. Edremit Körfezi’nin gün batımında büründüğü kızıl renk, buranın en büyük görsel şöleni.
SAZLIKLARIN MAVİSİ/DALYAN
Güney Ege’nin sakin yerleşimi Dalyan, yazın sıcağını ve hareketliliğini özler mi bilinmez ama nisanda atmosfer de hava da tam kıvamındadır. Nesli tükenmekte olan kaplumbağalar Caretta Carettalar’ın üreme yeri 5.5 km uzunluğundaki İztuzu Plajı, yazlıkçılar arasında ününe ün katmıştır ancak sazlıkların sakladığı kurbağa sesleri, yaprakların hışırtısı ve suyun şırıltısı için Dalyan daha büyük bir cazibeyle çağırır. Dalyan, bugün dünyanın her yerinden gelen doğa bilimcilerin, doğal yaşamını şaşkınlıkla inceledikleri bir yer. Teknede yerinizi alın ve usul usul sazlıklarla kucaklaşan mavinin üzerinde süzülün. Köyceğiz Gölü ile Akdeniz’i birleştiren doğal bir kanal olan Dalyan’nın iki yakasında süren hayat, kendine özgüdür. Kanalın kıyıları sazlıklarla ve doğal yaşamla doludur. Tekneyle gezerken, dağların yamaçlarındaki M.Ö. 4. yüzyıla ait, yer yer, denizden 80 derecelik bir açıyla yükselen dağlara oyulan ve bazılarının yükseklikleri 9 metreye ulaşan, tapınak tazındaki kaya mezarları da Dalyan’ın, özellikle geceleri aydınlatılıp suya yansıdıklarında, doyum olmayan bir görüntüsü. Bunlar antik Kaunos kentinin güç ve zenginliğinin bir göstergesiydi. Antik çağlarda adı Kalbis olan ve bugün Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsündeki Dalyan, sazlıklarıyla birlikte doğal bir labirente benzer. Delta adeta bir dantel gibi oyulmuştur. 7.5 km uzunluğundaki kanal bazen bir boğaza, bazen de bir göle dönüşür. Mavi yengeciyle ünlü Dalyan’da ayrıca yaklaşık 154 kuş çeşidi saptanmış. Kuşların ilgi çektiği bir yer de, yine tekneyle ulaşılan Kaunos antik kenti. Akropol’den Dalyan’ın mavisini ve kıvrımlarını seyretmek benzersiz bir deneyim.
AKDENİZ’İN YEŞİLİ/LİKYA YOLU
Akdeniz’in mavisi demek daha mı uygun olurdu? Maviden de tamamıyla vazgeçmiş değiliz ancak Akdeniz’in yeşilini de yabana atmamak gerek. Özellikle Likya Yolu’nda yürüyorsanız… Geçtiğimiz yıllarda, İngiliz Country Walking dergisi tarafından, “Dünyanın En İyi 50 Yürüyüş Parkuru” sıralamasında 15. olan, Sunday Times’da “Dünyanın En İyi 10 Yürüyüş Parkuru” arasında yer alan Likya Yolu’ndan bahsediyoruz. Fethiye’den başlayıp Antalya yakınlarında sona eren, Türkiye’nin ilk uluslararası işaretlerle belirlenmiş yürüyüş yolu Likya Yolu, aynı zamanda dünyanın en uzun 10 yürüyüş parkurundan biri ve tam 500 kilometre. Nisan-mayıs, eylül-kasım dönemleri yürüyüş için isabetli zamanlar. Bütün yolu tek bir seferde yürümek, 30 gün sürüyor. Manzaralar, deniz kenarından 2.366 metredeki Tahtalı zirvesine kadar farklılaşıyor ve 52 Likya kentinin 19’undan geçiliyor. Likya Yolu (www.lycianway.com) ve ardından da Türkiye’nin ikinci yürüyüş parkuru St. Paul Yolu’nun (www.stpaultrail.com) kurucusu olan Kate Clow’un önerdiği rotalar hep yeşil manzaralar eşliğinde ilerliyor. Yol boyunca kamp yapabilir, köy pansiyonlarında konaklayabilir, Demre- Finike arasında, iki gün boyunca, başka trekkingciler dışında insana rastlamayabilir, her gün farklı koylara demir atan bir teknede yıldızların altında uyuyabilirsiniz. İyi planlandığı taktirde Likya Yolu’nu yürümek zor değil. Yürüyüş, 1 hafta-10 günlük etaplara bölünürse zorlanmamak mümkün. Parkurlar, 4-5 ya da 8-10 saatlik. Börtü böceğinkinden başka hiçbir ses yok, kokular daha belirgin, hava şerbet gibi… Yaylakuzdere-Tahtalı Dağı-Beycik- Ulupınar-Çıralı-Olimpos-Olimpos-Adrasan-Kekova-Letoon-Minare Köyü (Pınara)-Kayaköy- Ölüdeniz-Ekincik-Dalyan güzergahını 1 haftada yürümek mümkün.