Portekiz Rüzgârı: António Zambujo

Müzik mirası ile 2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Alentejo bölgesindeki Beja’da dünyaya gelen António Zambujo, Brezilya ritimleri, Bulgar melodileri gibi farklılıklardan beslense de kendi köklerinden ve Portekiz ezgilerinden uzaklaşmıyor.
Avrupa’daki birçok ülkede konserler veren sanatçının “Até Pensei Que Fosse Minha” albümü 2017 Latin Grammy Ödülleri’nde ‘En İyi Albüm’ dalında aday oldu. Başarılı isim şimdi Türk hayranlarının karşısına çıkıyor. Sanatçı, İstanbul’daki konserinde ağırlıklı olarak 2018 yılında yayınladığı son albümü “Do Avesso”dan (Of the Flip Side-Madalyonun Diğer Yüzü) şarkılar seslendirecek.
Ülkemizde ilk kez sahneye çıkacak olan Portekiz sanatçıyla dergimiz için keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…
Müzik geleneği 2014 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine giren Alentejo bölgesindeki Beja’da dünyaya geldiniz. Nasıl bir çocukluğunuz oldu?
Normal bir çocukluk geçirdim. Futbol oynardım, bisiklete binerdim, arkadaşlarımla oynardım ama aynı zamanda da yaşadığım bölgenin geleneksel müziğine büyük bir ilgi duyuyordum.
Müzikle ilgili ilk anılarınız nelerdi? Müzik hayatınız nasıl bir süreçten geçti?
Çok küçük yaşta bu müziği öğrenmeye ve performanslar sergilemeye başladım. Benim için ilginç ve önemli günlerdi. Küçükken evimizde neredeyse her enstrüman vardı. Mızıka, flüt, piyano… Sonra konservatuvarda klarnet öğrenmeye başladım, hala da çalıyorum. Evde klarnetim, piyanom, mızıkalarım, gitarlarım ve bir de basım var. Hepsini çalmaktan keyif alıyorum.
Fado aşkınız nasıl başladı? O ilk karşılaşma nasıl oldu?
Fado’ya ailemin plakları ile âşık oldum. Genelde de klasiklerdi… Amália, Marceneiro, Maria Teresa de Noronha, Max, Tony de Matos… Bu kayıtları dinlerken kendi sesimle de farklı şeyler denemeye başladım. Farklı yönler keşfetmeye ve Portekiz gitarı gibi enstrümanları dinlemeye başladım.
Fado ve müzik idolleriniz arasında kimler var?
Şu anda artık çok da fazla Fado dinlemiyorum ama Camané, Ana Moura gibi Fado şarkıcılarını çok beğeniyorum. Şu sıralarda daha farklı türlerde parçalar dinliyorum.
Son albümünüz Do Avesso’dan konuşalım biraz da… Bu albümün sound’unu ve tarzını nasıl anlatırsınız?
Do Avesso benim diğer albümlerimden oldukça farklı çünkü üç prodüktörle çalıştım. Farklı türde müziklerle benzer bir etki yaratarak ortak bir temel oluşturmaya çalıştık. Başta çok farklı fikirler vardı ama sonuçtan çok memnunum. İlk kez bir klasik orkestra ile kayda girdim ve bunun harika bir his olduğunu anladım.
Sizin için sahnede olmanın en güzel yanı ne?
Birlikte çalmak ve insanların dinlemesi için ortaya güzel bir şeyler çıkarmak…
Müzik dünyasından genç jenerasyondan kimleri beğeniyorsunuz?
Brezilya’dan Tim Bernardes ya da Rodrigo Amarante’yi, İspanya’dan Silvia Perez Cruz’u çok seviyorum.
Günlük yaşamınızda neler dinlemeyi seviyorsunuz?
Arabamda Spotify kullanıyorum ve çok farklı türlerde müzikler dinliyorum. 21 yaşında bir oğlum var, onun sayesinde yeni müzisyenler keşfediyorum.
Müziğe ve hayata dair ilham kaynaklarınız neler?
İki oğlum, hayattaki en büyük ilhamım.
Son olarak Türkiye hakkındaki izlenimleriniz neler?
Daha önce gelen arkadaşlarımdan İstanbul’un çok güzel bir şehir olduğunu duydum. Hatta birçoğu Lizbon’u anımsattığını söyledi. Gelip gördükten sonra kendi fikirlerimi daha detaylı paylaşabilirim.