Rasgele

Rasgele

“Yazın bittiği her yerde söylenir” der Ülkü Tamer “Yazın Bittiği” şiirinde. Yaz biter, şiir bitmez!

Biraz kamyon arkası yazısı gibi oldu ama, onların yazı olmadığını, hatta bazen şiir olmadığını da kim söyleyebilir? Ben söyler miyim hiç? “Ömür biter, yol bitmez.” Nerede, ne zaman, kim tarafından ve niye söylenmiş olursa olsun, iyi ki söylenmiş denilecek sözlerdendir. Buradan hemen demek ki şiir de bir yol, yol da bir şiir, ikisi de bitmez bile denilebilir, hatta ‘demiş bulundum’ bile!

Yazın bittiğinin her yerde söylenmesinde elbette güz de vardır yaprak da, gazel de vardır solgun da. Tabii şarkının “aşkımı süpürmüşler” dediği “körolası çöpçüler” de vardır, ama biz öyle değil, Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi, “Kör olasın demiyorum/kör olma da gör beni” diyoruz. Sonra da yazıya selamsız sabahsız, destursuz daldığımızı fark edip, kendimizi kınayıp, “rasgele” diyoruz!

“Rasgele” kainat, tabiat, insanat, hayvanat, nebatat, cümle mahlukat rasgele! “Günaydın kayısıyı sallayan yele/Kurtulan, dirilen kişiye günaydın” dediğimiz de anlaşılmalı bundan, Gülten Akın’ın ‘aydınlık, deli ve rüzgarlı’ “Kestim Kara Saçlarımı” şiirini anarak. Bir de Paul Eluard’ın Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli Kanık çevirisi “Hürriyet” şiiriyle, buna “hey özgürlük!” seslenişini ekleyerek daha da etkileyici kılan Zülfü Livaneli’yi de elbette unutmadığımız anlaşılmalı değil mi? “Okulda defterime/sırama ağaçlara/…/Okunmuş yapraklara/bembeyaz sayfalara/yazarım adını”, hem kim yazmaz ki?

Rasgele, güneş alfabesinden alınma bir sözcük. Kim bilir hangi güneşten demeyeceğim, güneş de zaten rasgelenin doğaya çevirisidir. Güneş buluta, su sabaha, bahçe eve, sokak kente ‘rasgele’ der. Rasgele, güneş kelamıdır, tabiat selamıdır. Kovada zıplayan balığın denize yeniden kavuşmasıdır. Oltaların toplanması, suların nefes alması, balıkların kendilerini yeni yunuslar gibi çocukluğa bırakmasıdır.

Rasgele, çocuk dilidir, çocukluğun bir horoz şekeri, elma şekeri, kağıt helva gibi, hiç yitirilmeden, dilde, gözde, gönülde, yürekte ve gülüşte taşınmasıdır. Rasgele, her seferinde, her söylenişinde yeryüzünün saflıkla, temizlikle, iyilikle yeniden tanışmasıdır. Rasgele, rast makamıdır, çocuk makamıdır, bahar, güneş makamıdır, yol makamıdır. Güzel tesadüfler alfabesinin yüzakıdır. Güzel yolcu rasgele!

Rasgelmeli. Gün rasgelmeli, arkadaşlık, aşk rasgelmeli. Bazen yağmur bazen kar, bazen güz rasgelmeli. Türkünün “Kağızman’a ısmarladım nar gele” dediği gibi gelmeli hem de, bazen bikoşu, nefes nefese, bi solukta, bazen “avaremu” şarkısını ıslık gibi diline dolayıp “Dalgacı Mahmut” kılığında her sabah gökyüzünü boyarken, bazen bir ağacı çocukluk arkadaşına benzeterek koşup ona sarılırken ve birlikte sevinç gözyaşları yerine yaprak dökerlerken, bazen 4 erkek kardeş elele tutuşup Eskişehir’in Pazar günleri Sıcaksular’a gidip, bi güzel yunup arınıp, dönüşte tam Yediler’in orada, göçmenlerden Teşife Teyze’nin kocası Mehmet Amca’nın bir Balkan salonu gibi temiz seyyar arabasından ev, el, gönül yapımı turşularından yiyip turşu sularından içerken, bazen kardeşliği kana kana, bazen büyümeyi yana yana, bazen… Hayat, bazen miydi yoksa?

“Hayat bazen tatlıdır/sevenler kanatlıdır.” Kuşların söylediği şarkılarımız var ne güzel, turnaların gittiği sılalarımız, üveyiklerin uçtuğu yaylalarımız, dünyayı gezen leyleklerimiz, ve selamı dilinde değil kalbinde olan, günaydını sözünde değil gözünde olan, rasgelesi ezberinde değil özünde olan sevdiklerimiz var. Hepsini tanıyor muyuz? Tabii tanıyoruz! Nereden, nasıl tanıyoruz? Gelişinden, gülüşünden, bakışından tanıyoruz. Birbirimizin adlarını bilmiyoruz çoğunlukla ve yine güzel bir çoğunlukla bilmediğimiz adlarımızın yerine “Pazarola Hasan Bey” der gibi, “Rasgele” diyoruz: Rasgele komşu, rasgele dostum, rasgele arkadaş, kardeşim rasgele, rasgele evlat, rasgele iyilik…

Yalnızca kime demiyoruz? Kindarlara, avcılara, nefret saçanlara, korku aşılayanlara da ‘rasgele’ diyecek halimiz yok ya, onlara esenlik diliyoruz, Allah selamet versin diyoruz!