SADELİK VE KARMAŞANIN ETKİLEYİCİ BİRLEŞİMİ: OLAF HAJEK

İllüstrasyon sanatçısı Olaf Hajek, The New Yorker, GQ, The Wall Street Journal, The Financial Times gibi dünyaca ünlü yayınların yanı sıra Miu Miu, Jimmy Choo, Missoni gibi moda markaları için illüstrasyon çalışmalarıyla öne çıkan ödüllü bir sanatçı.

1965 Kuzey Almanya, Rendsburg doğumlu Olaf Hajek; Batı kültürünün içinde bulunan gerçeklik kavramıyla hayal gücünün tezatlığını ortaya koyan eserlerinde folklorik öğelerden, mitolojiden, din, tarih ve coğrafya gibi kavramlardan yararlanıyor. Gerçekliği, gizem ve hayal gücünden beslenerek kurguladığı çerçeve içinde yorumlama yoluna gidiyor. Olaf Hajek’in eserlerinde Frida Kahlo, Boticelli gibi usta sanatçıların etkilerine rastlanırken, bazı eserleri 1960’lı yılların tipik reklam afişlerinin izlerini taşıyor. Tüm renklerden yararlanarak dışavurumcu yöntemle çalışmalar üreten sanatçı, ‘sihirli gerçeklik’ olarak kurguladığı teması üzerinden kahramanlığa, halüsinasyona, peri masallarına ve figürlerine odaklanarak düşündüklerini resmediyor. İstanbul’da sohbet etme şansı bulduğumuz Olaf Hajek’e sorularımızı yönelttik.

Yaratıcılığınızı besleyen ana damarlardan biri doğa… Bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
Çiçek benim için çok önemli. Bazen kendimi gerçek bir çiçek çizmeye çalışırken buluyorum. Çiçek; doğum-ölüm, güzellik-kötülük ve doğanın çelişkilerini o kadar güzel yansıtan bir sembol ki su, diken, böcek ve hayvanları da kullanarak hayat döngüsünü yaratmaya çalışıyorum. İnsanı, doğanın tasviriyle bir araya getirip bir bütün yaratmayı seviyorum.

Bu kadar çok detayla birlikte bu kadar çok eser ortaya çıkartacak yaratma arzusu nereden geliyor?
Tutku olmasaydı yaratıcı ve üretken olamazdım. Tutkulu olmam bir lütuf ancak disiplinli olmak da önemli. İlham aldığım pek çok nesne var ve bu da benim çalışmaya başlamam için iyi bir motivasyon oluyor. Uluslararası pek çok farklı müşterinin isteklerini kendi kişisel tarzımla birleştirebildiğim için çok mutluyum.

Eserleriniz adeta konuşuyor ve bunu muhteşem bir tavır ve estetikle yapıyorsunuz. Bu kadar dengeli bir yaklaşım geliştirmenizde nelerin etkisi oldu?
Sadeliğin gücü ve güzelliğin kusurlarından her zaman etkilenmişimdir. Afrika, Güney Amerika sanatı ve Hint minyatürlerini hep çok sevmişimdir. Sadelik ve karmaşanın birleşimi çok etkileyicidir. Benim yaklaşımım ise bu birleşimdeki denge ve sanatsal etkiyi ortaya çıkarmak. Çizimlerimde hep karanlık bir taraf olduğunu düşünüyorum. Resim çok güzel olabilir ancak resme bir bakanın bir daha bakması beni mutlu eder.

Birbirinden farklı pek çok etkileşim hissediliyor eserlerinizde, gerçek dünyadan masalsı öğelere…
Sembol ve mistik öğeleri kullanmayı seviyorum. Figüre ve hikâyeye gizem katmayı seviyorum. Halk sanatlarından ilham alıyorum. Buradaki malzeme kullanımı ve sade çizgiler, orantısızlık, perspektif algısının olmaması. Nasıl olur da karmaşa ve zekâ kullanılarak bu kadar çocukça bir sanat yaratabiliyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Çağdaş sanatla ilgili neler söylersiniz?
Çağdaş sanatı severim, param ve vaktim oldukça da koleksiyonerlik yapıyorum. Uluslararası sanat fuarlarını ve genç sanatçıların eserlerini takip etmeye çalışıyorum. En son Nathan Carter’ın bir eserini satın aldım.

Sanat haricinde sizi hayatta heyecanlandıran ne var?
Kitap okumak, sinemaya gitmek ayrıca yemek kitapları alıp dostlarıma yemek pişirmek sevdiğim şeyler arasında.

Dünyaca ünlü bir sanatçı olarak, kendi sanat rüyalarında yaşayan genç yeteneklere ne tavsiye edersiniz?
Bence tutkularını serbest bırakıp kendilerine özgü bir tarz yaratmak için kendileriyle yüzleşmeleri gerekir. Ancak bu şekilde illüstrasyon ve sanat dünyasında var olunabilir.

En ünlü eseri: Black Antoinette
En ünlü eserlerinden olan Black Antoinette’i Afrika’ya gerçekleştirdiği seyahatlerden sonra çizmeye başladı. Black Antoinette’te Batı’ya ait bir şey olan Marie Antoinette’in tam tersini yapmak ister. Antoinette parayı, lüksü temsil ederken, yarattığı Black Antoinette’i doğayla ve etrafında olan şeylere duyarlılığıyla yücelen bir kadın olarak tanımlıyor.