Sanata Adanmış Bir Ömür: Erol Tabanca

Sanata Adanmış Bir Ömür: Erol Tabanca

Kültür-sanat çevrelerinin yakından tanıdığı koleksiyoner-iş adamı Erol Tabanca, Eskişehir’de kurduğu Odunpazarı Modern Müze (OMM) ile son dönemlerde isminden sıkça bahsettiriyor.

Yıllardır biriktirdiği eserleri mütevazı bir alanda sergileme fikri ile yola çıkan Tabanca, yakın çevresinin desteği ile Eskişehir’e dünya ölçeğinde bir müze kazandırdı. Tabanca ile Eskişehir’in aynı zamanda ülkemizin kültür-sanat yaşamını şimdiden etkileyen OMM ve kültür-sanat anlayışı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…

Yaşamınızda kültür-sanat sevginizi besleyen pınarlar nelerdi?

Üniversitede mimarlık eğitimi aldım, kültür-sanata o zamanlarda da ilgim vardı ama mimarlık eğitimi de bu sevgimi körüklemiştir. Mimarlık sanatla çok iç içe bir alan. 20 sene kadar önce bir arkadaşımla bir müzayedeye katıldım ve küçük bir tablo aldım. Tabii ki bir koleksiyoner olayım diye başlamadım, zamanla sanata olan ilgim bir tutkuya dönüştü. Gün geçtikçe sanatla olan ilişkim güçlendi. Beğendiğim, yakınımda görmek istediğim eserleri aldım ve bir koleksiyon oluştu.

Eskişehir’de böyle özgünlükte bir müze kurma fikri ilk nasıl oluştu?

Koleksiyondaki eserlere evde ve ofiste yer veriyorduk. Zamanla eserler eve ve ofise sığmaz oldu. Bir sanat deposu oluşturduk; ancak eserlerin gözden uzakta kalmasının bir anlamı olmadığını düşündüm. Aslında sanatı paylaşmanın güzelliğini, Polimeks ofisinde sergilenen eserlere çalışma arkadaşlarımızın gösterdiği ilgi sayesinde tattık diyebilirim. Biraz da paylaşmanın güzelliğinden yola çıkarak farklı yollar aradık. Bunun için ilk fikir müze açmak değildi. Ben aynı zamanda doğup büyüdüğüm Eskişehir’in kültür ve sanat hayatına kalıcı bir katkıda bulunmak istiyordum. Tüm bunlar Odunpazarı bölgesinde uygun bir yer bulunmasıyla ortak paydada buluştu ve müzenin ilk adımı atıldı.

Müzenin kuruluş aşamasında neler yaşadınız, zorluklar, kolaylıklar nelerdi?

Ülkeniz adına güzel bir girişimde bulunduğunuzda genelde herkes iyi niyetinizi anlıyor ve sizin yanınızda oluyor. Çok şükür biz de OMM’u hayata geçirirken aşılmayacak zorluklar yaşamadan hayal ettiğimiz gibi bir müzeyi herkesle paylaşma şansına eriştik.

Aklınızdaki müze ile ortaya çıkan yapı tam olarak uyuştu mu?

OMM hayalimin başlangıcında bize ilham kaynağı olan kent İspanya’nın Bilbao şehri ve bu şehirde açılan Guggenheim Müzesi’ydi. Bilbao kimsenin gitmek istemediği bir şehirken, Guggenheim Müzesi sayesinde dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biri oldu. OMM projesinin insanları sanatla buluştururken bir yandan da Eskişehir’e, doğduğum şehre büyük bir katma değer sağlamasını arzulamıştım ve görüyorum ki bu arzum gerçekleşiyor.

Müzenin özelliklerinden bahseder misiniz?

Kengo Kuma ve ortağı Yuki Ikeguchi, müzeyi tasarlarken Odunpazarı’nın adını aldığı gerçek odun pazarından esinlendiler. Odun pazarında olduğu gibi, müzeyi sanki odunlar üst üste istiflenmiş şekilde tasarladılar. Dünyanın pek çok yerinde fark yaratan projeler gerçekleştiren mimarlık ofisi, mümkün olduğunca az beton kullanması ve ahşap, taş, kağıt gibi doğal malzemelere ağırlık vermesi ile biliniyor. OMM’da da şu an gördüğünüz ahşap yapı sistemi Odunpazarı evlerinin yapı sisteminden ilham alıyor. Kengo Kuma ve ortağı Yuki Ikeguchi; Odunpazarı sivil mimarisi, Osmanlı kubbe mimarisi ve geleneksel Japon mimarisindeki ögelerden aldığı referanslarla OMM’un çağdaş tasarımını dört ana unsura dayandırıyor: Geometri, ışık, kümelenme ve ahşap. Sergi alanları, kafe, çok amaçlı salon, arşiv alanı, ofis, müze dükkanı ve çok amaçlı alanlara sahip müze binası, bölgedeki diğer kent müzeleri ile birlikte bir müze meydanı yaratıyor.

Müzenin felsefesinden bahseder misiniz?

OMM’un felsefesi aslında yükselen genç sanatçıların eserlerini tanıtarak, sergileyerek ve destekleyerek sanatın buluşma noktası olmak. Değişime duyarlı, yenilikleri yakından takip eden sergilerin yanı sıra; farklı ve dinamik projelerle Türkiye’de sanata yeni bir perspektif getirmek ve eğitim imkanlarıyla topluma hizmet etmek de bu felsefenin, misyonun bir parçası olarak görülebilir.

Aileniz de sizin en büyük destekçiniz oldu anladığımız kadarı ile…

Elbette. Kızım İdil Tabanca ve koleksiyonu da beraber oluşturduğumuz kurucularımızdan olan eşim Rana Erkan Tabanca’nın büyük katkıları oldu. İdil, OMM’un yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor. OMM’un evrensel değerleri benimsemesinde, yenilikçi bir yapıya sahip olmasında İdil’in vizyonunun çok büyük etkisi var. Benim ilk başta kurduğum mütevazı müze hayali; İdil’in bakış açısı ile tüm dünyaya seslenen, her unsuru sanatsal bir üretimi içeren bir platforma dönüştü. Eşim Rana da tüm desteklerinin yanı sıra, OMM mobil uygulaması üzerinden dinlenebilen sergi rehberimizin seslendirmesini yaptı.

Müzeyi gezerken ziyaretçilerin neler hissetmesini istersiniz?

OMM’u gezen bir ziyaretçi bir esere baktığında bambaşka bir duyguya kapılıyorsa ya da kafasında yepyeni bir düşünce beliriyorsa, gönül teli titriyorsa, bir çocuk geleceğini şekillendirecek bir düş kurmaya başlıyorsa bu benim için yeterli. Ben koleksiyondaki eserleri benzer duygularla edindim; şimdi de ziyaretçiler bu eserleri izlerken benim hislerimi paylaşıyorsa ne mutlu…

Elbette ticari bir kaygı yok müzede ancak ülkemizde müze gezme oranlarına baktığınızda bu bir risk değil miydi?

Ticari bir kaygımız hiçbir zaman olmadı, amacımız kendi kendine yetebilen ve yeni projeleri hayata geçirebilen sürdürülebilir bir müze kurmaktı. Ülkemizde müzelere karşı kalıplaşmış önyargılar olduğunu düşünüyorum. Müzelerin sıkıcı, didaktik yerler olduğu ya da yalnızca profesyonel olarak sanattan anlayan kişilere hitap ettiği gibi düşünceleri kırmaya çalışıyoruz. Müzeler herkes içindir. Halkın tüm kesimlerini kucaklamalıdır. Biz de OMM’da bu felsefe ile yola çıktık. Samimi, kapıları herkese açık, kucaklayıcı bir tavır benimsedik. Sergilerimizi, programlarımızı, dilimizi bu felsefeye göre kurguladık. Sonuç olarak OMM’u ilk ayında 22.500 kişi ziyaret etti. Özellikle hafta sonu çok büyük bir yoğunluk yaşıyoruz.

Müze hem Eskişehir’e hem de tüm ülkenin kültür-sanat hayatına katkıda bulunacaktır, müzeyi neden görmeye gelelim?

Haldun Dostoğlu küratörlüğünde kalıcı koleksiyondan bir seçki, ilk kez sanatseverler ile buluştu. Ağırlıklı olarak Türk sanatçılardan oluşan bu sergininin yanı sıra dünyaca ünlü Japon bambu sanatçısı Tanebe Chikuunsai IV’nin OMM’a özel olarak bambudan yapmış olduğu bir enstalasyonda müzede yer alıyor. Yeni medya ve dijital sanata da çok önem veriyoruz. Hem çevre konusunda farkındalık yaratan hem de böyle bir amaç için teknolojinin bütün sınırlarını zorlayan İngiliz sanat kolektifi Marshmallow Laser Feast’in Türkiye’de ilk defa gerçekleştirdiği iki sanal gerçeklik deneyimi OMM’da yer alıyor: Ağaca Övgü (Treehugger) ve Bir Hayvanın Gözlerinden (In The Eyes of the Animal). Ağaca Övgü enstalasyonu dev Sekoya ağaçlarının içinde bir yolculuk vaad ederken, Bir Hayvanın Gözlerinden 4 farklı hayvanın gözünden doğayı görme imkanı sunuyor.

Açılış, Vuslat sergisi ile oldu, ileriki dönemlerde neler göreceğiz müzede?

Farklı kurum ve kişilerle iş birliği yaparak koleksiyon sergilerimizin yanı sıra dinamik süreli sergi ve etkinlik programlarımız olacak. Eğitim programları, etkinlikler, konuşmalar, atölyeler ve konuk sanatçı programlarımız ile farklı yaştan kişileri ve özellikle gençleri, öğrencileri bir çatı altında buluşturmayı planlıyoruz.

Marshmallow Laser Feast’in teknoloji ve bilimi sanatla bir araya getiren çok algılı, üç boyutlu yerleştirmesi Türkiye’de ilk defa OMM’de yer alıyor. Dijital sanat hakkındaki düşünceleriniz neler?

Türkiye’de yeni medya, dijital sanat henüz yaygın değil, fakat biz çok önem veriyoruz. Burada AR (Augmented Reality) ve VR (Virtual Reality) gibi  son teknolojinin gelişmelerini kullanan sanatçıların işlerini göreceksiniz ve sergilerimizde bolca yer vereceğiz. Ziyaretçilerimize her zaman alışılagelmiş olanı sunmak yerine onları şaşırtan, bambaşka deneyimler sunan sergiler yaparak müze deneyimini bambaşka bir boyuta taşımak istiyoruz.

Siz ülkemizde ve dünyada hangi müzelerden etkilendiniz?

Londra’daki Tate Modern’i düzenli ziyaret ediyor ve beğeniyorum. Ayrıca geçtiğimiz yıl açılışına katıldığım ve binasını Kengo Kuma’nın tasarladığı İskoçya’nın Dundee şehrindeki V&A Müzesi de hem binası, hem sergileri, hem de programları ile çok dikkatimi çekmişti. Japonya’da ise Mori Müzesi’ni beğeniyorum. Mori Müzesi’nde yer alan teamLab sanat kolektifinin dijital eserlerinin sergilendiği teamLab Borderless’ın yaşattığı görsel deneyim de beni oldukça etkilemişti.