SİNEMANIN ‘HANIMAĞA’’SI: SELDA ALKOR

Hafızalarımıza hanım ağa rolleriyle kazınan Selda Alkor’un bambaşka bir yüzüyle karşılaştığımız bir söyleşi yaptık.
Karşımızda muzip, her cümlesinin sonunda gülen biri vardı. Lise yıllarında bayılma taklidi yapan, sıraların üzerine çıkıp aryalar söyleyen Selda Alkor’la eğlenceli bir röportaj yaptık.
Bunca yıl sinemaya emek vermiş birisiniz. Hak ettiğiniz yerde olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Türk sinemasında kimsenin hak ettiği yerde olduğunu düşünmüyorum. Maalesef Amerikan sineması gibi sektör haline gelmiş, oturmuş bir sinemamız yok. Bizler biraz erken geldik galiba sinemaya. Şimdiki gençlere bakıyorum hepsi pırıl pırıl, çok başarılı. Onların başarısı beni çok mutlu ediyor. Bizim dönemin teknolojisi, koşulları çok farklıydı. Yine de elimizden geleni yaptık ve sektörü bugünlere taşıdık. Aslında bu genç arkadaşlarımızın hepsinin bize teşekkür borcu var. Bir gün karşılaşırsak belki teşekkür ederler. Çünkü pek karşılaşamıyoruz. Ne genç oyuncularla ne de genç yönetmenlerle ne yazık ki bir arada olma imkânı çok zor.
Eskilerin kıymeti bilinmiyor mu dersiniz?
Bizim dönemimiz bitti şimdi başka bir dönemi yaşıyoruz. Herkes kendi yaptığını çok beğeniyor. ‘En iyi ben yapıyorum’ deyip kendilerinden daha iyi yapan olmuş mu diye araştırma yaptıklarını sanmıyorum. Zaten vakitleri de olmuyordur aynen yıllar önce bizim de vaktimizin olmadığı gibi. Buna rağmen biz bizden önce sinemada var olanları ve sinemayı bize kadar taşıyanları ve onların yaptıklarını öğrenmiştik. O zamanlar sırf film vardı, biz film yapardık.
Şimdi yeniden başlamak ister misiniz?
Her dönemin tadı çok başka. İlk başladığım zamanı düşünüyorum da o eğitimsiz halim, heyecanla çalıştığım o günler benim için o kadar güzel, o kadar farklıydı ki, anlatamam. Ne büyük heyecanlardı. Tabii ki bugünkü aklımla 18 yaşımda yeniden buradan başlamayı isterdim açıkçası.
Kaç yaşınızda evlendiniz?
23 yaşındaydım.
O yaşta evlenmek iyi mi peki?
Değil tabii. Biraz daha geç evlenmek gerekiyor. Erkek için de öyle. Kocam da çok gençti çünkü. Tutturdu evlenelim diye, evlendik. Yoksa hep bir aradaydık, ne evliliği.
Nasıl tanışmıştınız? Aileler mi tanıştırdı?
Yok canım ne ailesi, sokakta gördük birbirimizi (kahkahalar). Araba kullanıyordum. Bir arabayla yan yana geldik. Baktım beni takip ediyor. Ben de onu takip ettim. İtalya’dan yeni gelmişim, Avrupa’da ‘sinema güzeli’ seçilmişim. Kendimi İtalya’da filan zannettim herhalde (kahkahalar). Kongreye gitmiştik meğer onlar da gelmemiş mi. Gitti, kongre salonunun yerini öğrendi ama toplantı bitmiş. Dört kişi oturduk, kahve içtik, sohbet ettik. Telefonlar alındı verildi. Böyle böyle arkadaşlığımız ilerledi işte. Nişanlılık, flört derken 4 sene geçti. 47 seneye bastık.
47 sene sonra baştaki aşk yerini hangi duyguya bırakıyor?
Başka bir hale dönüşüyor. ‘Hayat arkadaşı’ denir ya işte hayat arkadaşı, yoldaş oluyorsun birbirine. Hastalıklar başlıyor, bazı aksilikler oluyor. Zor.
Oyunculuk yapmanıza karışmamış neyse ki…
Deseydi de bir şey olmayacağını biliyordu. Hoş, evlendim diye bana teklif de gelmiyordu.
O dönemler starlar birbirini kıskanır mıydı?
Kıskanacak zaman yoktu ki. Herkes bir iş yapıyordu. Yine de bazı arkadaşlarım bana göre bu piyasaya daha kuvvetli ayak basmışlardı. Tanıdıklar, ahbaplar… Her meslekte olduğu gibi bizde de ahbapla dostla daha çok iş olur açıkçası. Memduh Ün Fatma Girik birlikteliğini düşünürsek çok özel bir film senaryosunu ben alabilir miyim? Alamam. Beni de oynatır çünkü ben de gündemdeyim ama ona yaptığı ‘festival filmleri’ bana gelmez. Bana ticari film gelir. Gelsin. Milletle alışverişimiz iyiydi. 70 film ne demek…
BABACI BİR ÇOCUKTUM
Baba kız ilişkiniz nasıldı? Oyuncu olmanıza karışmış mıydı?
Babam yoktu, 12 yaşında kaybettim. Annemi de 15 yaşımda kaybettim. Hep kayıp yaşadım. Dolayısıyla babamla hiç vakit geçiremedim. Babasını çok seven, babacı bir çocuktum. Abimle İstanbul’a geldik. Abim artist olmama müsade etmezdi, böyle bir şansım yoktu. Nitekim üç sene konuşmadı benimle. Halamın yanına gittim. Halam akdemi mezunu farklı ve sosyal bir insan abim gibi değildi. Hoş abim de gazeteciydi, kitapevi vardı. Birkaç sene konuşmadık ama en kıymetlisi ben oldum. Sonra onun da cenazesini ben kaldırdım, hanımının da, ablamın eşinin cenazesini de ben kaldırdım. Ölülerle uğraşa uğraşa geçti vakit.
Bu ölüm meselesi yüzünden Yeşilçam filmlerini de seyretmezmişsiniz…
Mesela ‘Senede Bir Gün’e bakıyorum perişan oluyorum ağlamaktan. Hepsi ölmüş be kardeşim. Mezarlık gibi. Bakıyorum yoklar, hiçbiri kalmamış. Aklıma geliyor o canım cicim insanlar. Çok sevecen biri olduğum için onlar da beni çok sevmişti.
Aslında komik, muzip yaramaz çocuklar gibisiniz…
Evet, öyleyim ama beni hiç keşfetmediler. Çok ciddi biri olduğum için komedi tarafımı keşfedemedi bu sinema. Otoriter ‘hanımağa’ rollerine uygun gördüler. Bana hiç komedi oynatmadılar biliyor musunuz. Bir, ‘Ava Giden Avlanır’ vardı, Sadri (Alışık) abiyle oynamıştık, bir de İzzet’le (Günay) ‘Sarışının Adı Esmerin Tadı’ mı ne öyle bir filmde oynadık. Bir de Yusuf Sezgin’le ‘Konforlu Necla’yı oynamıştık (kahkahalar). O filmde astığım astık, kestiğim kestik bütün karate hareketleri bendeydi.
Okulda bayılma taklidi yaparmışsınız…
Sınavı iptal ettirebilmek için yapmıştım. Bir gün okuldayım, resim dersimiz var. Masanın üzerine çıktım aryalar söylüyorum (gülüyor). Bir anda kapı açıldı ve hoca geldi. Öyle masanın tepesine çık, yüksek sesle arya söyle olacak iş mi! Yasak! Böyle muziplikler yapardım. Çok gösterişli bir talebeydim. Saçımı keserdim ama hoca gelip, ‘saçını kes’ derdi. Çünkü çok güzelim göze batıyorum tabii.
Kızlar kıskanır mıydı?
Kızlar kıskanmasa da giydiğim her şey yakışırdı. Bere takar hafif de yan yatırırdım. Hoca gelir bereyi iter, yere düşürürdü. Bu nedenle okulu bırakmaya karar vermiştim.
Peşinizden koşan çok da erkek vardı herhalde…
Evet, hep peşimde koşarladı. Hatta Allah rahmet eylesin Aykut Oray vardı. ‘Bizimkiler’de katil karakterini oynardı. Manisa Lisesi’nde okurdu. Deniz diye bir arkadaşım vardı, o da çok güzeldi. Manisa’nın bütün gençleri ordu halinde peşimizden gelirdi (gülüyor).
Mevlana felsefesine yakın
“Bu felsefenin bana ve okuyan herkese öğretmesi gereken tek bir şey var o da ‘insan olmak.’ İnsanlık adına bir şeyler yapabilmek. Benim anladığım bu. Böyle derin bir felsefeden çıkarılacak o kadar anlam var ki. Suratına baktığım kişiye sadece insan diye bakarım. İnsanı, hayatı severim. Bana verilenlere lütuf diye bakarım.”
Teklif gelmiyor
“Nedense pek teklif gelmiyor. Acaba gençlik dizilerinin, filmlerinin çok iş yaptığını mı düşünüyorlar bilmiyorum. Yahut kıyıda köşede kalmış bir anne rolünü bana layık görmüyorlar belki de. Gelen projelerin hikâyelerini de ben beğenmediğim için kabul etmiyorum. Şimdi oyuncu ajansları çıktı. Belki de o firmaların içinde olmak gerekiyor. Ben de kendime yediremiyorum bir ajansın içinde olmayı. Ben buradayım. Her zaman bekliyorum telefonum hep açıktır.”