Türk Kimliğinin İzleri: Göktürk Yazıtları

Uçsuz bucaksız bir bozkırın ortasında, anayurdunu işaretlermiş gibi zamana direniyorlar… Böylesine bir düzlükte, yegane yükselti olmanın bedelini ağır ödemiş, yıldırım ve fırtınalarla yıpranmış olsalar da, Moğolistan gibi sapa bir coğrafyada, Türk kimliğinin sembolü ve Türk kültürünün kaynağı olarak varolmayı sürdürüyorlar.
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Türkler’in hazinesi… Büyük Hun İmparatorluğu’ndan sonra, Asya’da kurulan ikinci büyük Türk devleti olan Göktürk devrinden kalma bu kitabeler, Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği yazılı belgelerin ilki. Taş üzerine yazılmış bir tarih, Türk dilinin kaynağı, bir kavimden bir millete geçişin kanıtı…
Abideleşmiş kitabeler
Bu yazıtlara, mezar taşı deyip geçmek mümkün değil. Göktürkler’in tarihini, yaşayışlarını, inançlarını, mücadelelerini, idare sistemlerini anlatan bu anıtlar, daha ziyade bir siyasi hatırat, bir bildiri… Bu kitabelere, Orhun Abideleri de denmesinin haklı bir nedeni var. Aslen kitabe olan bu anıtlar, heybetli olduklarından sıklıkla “abide” olarak da anılmışlar.
Halka hesap verme belgesi
Aynı bölgede aslında Orhun yazısı ile yazılmış altı kitabe bulunmuş. Bu yazıtlar gerek dilleri gerekse üsluplarıyla önemli metinler. İçerikleri ele alındığında ise, yazıtlar, dönem halkının yaşayışı ve gelenek görenekleri hakkında birçok bilgi veriyor. Kitabeler arasında en çok, Göktürkler’in efsanevi üçlüsü Bilge Kağan, kardeşi başkomutan Kül Tigin ve büyük devlet adamı Tonyukuk öne çıkıyor. Devlete ve halkına hesap verme kaygısıyla yazılan bu kitabeler, dönemin tarihini, devlet ve milletin karşılıklı vazifelerini ve o dönemde yaşanan olayları en gerçekçi detaylarıyla yansıtmaları açısından kaydadeğer belgeler…
Büyük keşif
“Orhun Abideleri” kitabının yazarı, bugün artık hayatta olmayan akademisyen, yazar ve Türkolog Prof. Dr. Muharrem Ergin, sadece bu kitabeler üzerine yapılan araştırmaların adlarının bile bir kitap oluşturabileceğine değindiğinde hiç de haksız sayılmazdı. 1722 yılından itibaren bilim insanlarını meşgul eden bu taşlar üzerine dünyanın dört bir yanında, birçok dilde araştırmalar yapıldı. Abidelerin keşif öyküsü, uzun soluklu; 1709 yılında Poltava Savaşı’nda, Ruslar’a esir düşen İsveçli subay J. Von Strahlenberg, Sibirya’ya sürülür. 13 yıllık sürgünlüğünde gezip dolaştığı yerlerde incelemelerde bulunan J. Von Strahlenberg, anlamadığı bir dille yazılmış bazı anıtların farkına varır. 1722 yılında ülkesine dönen Strahlenberg’in araştırmaları yayınlanır ve ilgi çeker. Yine aynı dönemde Sibirya’da bulunan Alman bitki bilimcisi D. Messerschmidt de yazıtları görür ve 1720 yılında Petersburg Bilimler Akademisi’nde bu abideleri yazılı bir sunumla tanıtır. Kitabelerin bilim adamlarının dikkatini çekmesi Orhun Abideleri’nden bir-iki asır öncesine tarihlendirilen Güney Sibirya’nın Yenisey vadilerinde bulunan Yenisey Kitabeleri’nin ard arda bulunmasına vesile olur. Anıtların olduğu yerde sadece dikili taşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları da bulunur.
Sır çözülüyor
1890’lı yıllardan itibaren araziye gelerek kitabeleri araştıran Rus ve Fin bilim insanları, anıtların fotoğraflarını çeker ve bu, sır perdesinin aralanmasının başlangıcı olur. En büyük katkı ise Danimarkalı bilim adamı Vilhelm Thomsen’dan gelir. Vilhelm Thomsen, önce, abidelerde sıklıkla rastlanan tengri, Türk ve Kül Tigin kelimelerini çözer, sonra da bütün abideleri okuyarak, 15 Aralık 1893 tarihinde Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi’nin toplantısında, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını okuduğunu dünyaya duyurur. 1965 yılında Amerika’da, Orhun Yazıtları üzerine doktorasını yaptığı sırada, Orhun Türkçesi’nin dil bilgisi ve kitabelerin çözümlenmesi üzerine çalışmalar yapan Türk dil bilimci, araştırmacı ve yazar Talat Tekin’in adını da burada anmalı…
Birlik mesajları
Yaklaşık 1300 yıllık süreçte, yıldırım düşmesi sonucu büyük zarar gören Kül Tigin Abidesi, 732 tarihli. Bilge Kağan abideyi, kağan olmasında ve güçlü bir devlet oluşumunda etkin rol üstlenen, kahraman kardeşi için yaptırıyor ve kitabeleri bizzat kendisi ve Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin yazıyor. Kitabe, Göktürk tarihine ait olaylar ile birlik, bütünlük mesajları içeriyor. Kireçtaşından, dört cepheli anıtın, doğu yüzünde Göktürk harfli Türkçe metin, batı yüzündeyse devrin Tang İmparatoru’nun, Kül Tigin’in ölümü nedeniyle, gönderdiği Çince mesaj var. Bu kitabede, Türk-Çin dostluğu, Türk imparatorluğu ve Kül Tigin övülerek tanıtılıyor: “Gelecek hadsiz, hesapsız nesillerin dimağlarında, onların müşterek muvaffakiyetlerinin şaşaası her gün yeniden canlansın diye, uzakta ve yakında bulunan herkesin bunu öğrenmesi için, bilhassa muhteşem bir kitabe yaptık.” ve “Böyle adamların ebediyen payidar olacaklarının muhakkak olmadığını kim söyleyebilir? Uğurlu haberleri ebediyen ilan için şimdi dağ gibi yüksek bir abide dikilmiştir.”
Yazıta sonradan eklenmiş Göktürk harfli iki satır da bulunuyor. Yazıtta, bütün Türk boylarının ortak damgası olduğuna inanılan dağ keçisi damgası ve kurttan süt emen çocuk tasvirleri göze çarpıyor. Orijinalinde, kaplumbağa kaide üzerinde bulunan yazıt, bu kaidenin parçalanmasıyla, 1911 yılında, sunak taşından kesilen granit bir blok üzerine oturtulmuş.
Oğuldan babaya
Kül Tigin yazıtına bir kilometre mesafedeki Bilge Kağan anıtı, 735 tarihli. Bilge Kağan’ın ölümünden bir yıl sonra, oğlu olan kağan tarafından diktiriliyor. Batı cephesinde bulunan ve neredeyse tamamıyla silinmiş olan Çince kitabenin üstünde ayrıca Türkçe kitabe devam ediyor. Burada ayrıca Kül Tigin’in ölümünden sonraki olaylar da eklenmiş. Bu abideyi de yeğeni Yollug Tigin yazmış. Abidenin etrafında da yine diğerlerinde olduğu gibi, türbe kalıntılarının yanı sıra heykeller, balballar ve taşlar var.
Başkumandanın sesi
Başkumandan Tonyukuk, Bilge Kağan’ın babası, İlteriş Kağan’ın amcası Kapgan Kağan’ın ve Bilge Kağan’ın baş veziriydi. İlteriş Kağan’ın isyanına katılır ve o günden Bilge Kağan devrine dek devlet idaresinin baş yardımcısı olarak kalır. Tonyukuk Abidesi’ni, 716 yılında, ihtiyarlık devrinde kendisi diktiriyor. Kitabenin sesi, Tonyukuk’un kendisi. Kitabedeki yazılar, diğerlerine göre daha özensiz ve aşınmış, süslemeleri de daha mütevazı. Kitabelerde, Göktürkler’in Çin esaretinden nasıl kurtulduğuna, kurtuluş savaşının nasıl yapıldığına ve Tonyukuk’un neler yaptığına yer veriliyor.