Yolların Sonunda Bir Sükunet Arayışı: Limanlar

Bir limana sığınmak her gezginin hayali. Yollar maceralarla dolu olsa da, her yol er geç bir sükunet arayışındadır. Limanlar, yolların soluklanılan duraklarıdır, köprüdürler.
Coğrafyaları, insanları, kültürleri ve taşınacakları birbirine ulaştırırlar, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de, insan yaşamına damgasını vuran, kentlere ve başka dünyalara açılan limanları ele aldık. Sığınmanın zamanı…
Denize uzanan ince bir yarımadanın üzerine kurulu Sinop, Karadeniz’deki tek doğal liman olma özelliğine sahip. Bu nedenle tarih boyunca deniz ticaretinde söz sahibi olmuş. Muhteşem bir doğaya ve zengin bir tarihe sahip Sinop için gemiciler şöyle diyor: “Karadeniz’de üç liman var; temmuz, ağustos ve Sinop.” Çünkü Karadeniz coştuğu zaman gemicilerin sığınacağı en önemli yer Sinop Limanı oluyor. Sinop gemiciler için bir sığınak olmasının yanısıra, denizi, plajları, rıhtımındaki canlı kafe ve restoranlarıyla, Karadeniz kıyılarının en çok rağbet gören tatil beldesi de. Sadece plajları değil, deniz tatilini hiç düşünmeyenlerin bile aklını çelebilecek günübirlik gezilerle görülebilecek şelale, göl ve mağara gibi doğal güzellikleri var. Sinop’a karakter katan en belirgin yapı, yarımadayı kuzey ve güneyden çevreleyen şehir surları hâlâ etkileyici. Surların büyük bir kısmı artık yok. Bugün kent kapılarının sadece ikisi ayakta. Biri cezaevinin karşısındaki Loncakapı, diğeri de kuzey kıyıda, denize düşecekmiş gibi duran ve bir burca benzeyen Kumkapı. Sinop manzarası için mutlaka limandaki burca çıkın.
Sinop’un en eski camisi 13. yüzyıla ait Alaeddin Camii görmeye değer. Kentin düşmandan kurtuluşunun anısına yaptırılan Pervane Medresesi’nin odalarında, bugün ahşap tekne maketçiliği ve Sinop dokumaları gibi yöreye özgü el sanatlarının satış yerleri var. Arkeoloji Müzesi; koğuşlarından dalgaların sesinin duyulduğu Tarihi Sinop Cezaevi ve Türkiye’nin en kuzey ucundaki İnceburun Feneri de görmezseniz pişman olacağınız yerler.
Modern, kozmopolit ve dinamik: İskenderun
İskenderun’un böylesine modern ve kozmopolit olmasını liman kenti karakterine yorabiliriz. Tarih boyunca kentteki ticarete paralel olarak yaşamın canlandığı İskenderun, büyük bir yerleşim olmayabilir ancak İskenderun Körfezi’nde yer alan limanı sayesinde uluslararası deniz ticareti dendiğinde her dönemde adından söz ettirmiş. I. Dünya Savaşı sonrasında Hatay, Fransa yönetimindeyken İskenderun’a küçük bir liman yapılıyor. Hatay Cumhuriyeti’nin Ana Vatan ile birleşmesi 1939 yılında gerçekleşiyor. 1942’de ise liman, Devlet Demiryolları’na bağlanıyor. İskenderun Limanı, Akdeniz’in kuzeydoğusundaki konumuyla, aktarma limanı olarak önemli bir role sahip.
Her kente bir nostalji yakıştırmak mümkün. Bugün bulvarlarındaki palmiye ağaçları, sahil boyunca serpiştirilmiş küçük köprüleri, yeşil parkları, yürüyüş yolları, engellilere göre tasarlanmış kaldırımları ile keyif veren bir kent. İskenderun’un konumu etkileyici. Dağ ve denizden fazlasıyla nasibini almış. Toros Dağları’nın güney ucundaki Amanos Dağı’nın eteğinde bulunan kentin ufku açık. Yazın kentin dayanılmaz rutubetinden muzdarip halkın sığınağı, 1500 metre yükseklikte, Erzin yani Yeşilkent yaylaları. Güneyinde Antakya, batısında Akdeniz, kuzeyinde Dörtyol ve doğusunda Amanos Dağları ile çevrili İskenderun, tüm yapılaşmaya rağmen pitoresk bir sahil bandında yer alıyor. Üstelik civarında kayda değer bir tarih ve yatların demirlemesine uygun bir körfezi var. Kentin canlılığı, kentin denizle olan ilişkisini güçlendiren Balıkçılar Barınağı ve Balıkhane’de kendini gösteriyor. Merkezde görülebilecek sivil mimari örnekleri, camiler ve kiliseler var. Civardaki en önemli turistik destinasyonlardan biri tarihi açıdan önem taşıyan Payas, diğeriyse yakıcı İskenderun sıcağında serinleme imkanı veren Arsuz.
Mesela saat onda, buluşalım Kordon’da…
Bir kenti güzel yapan her şey İzmir’de var. Ama en çok da limanı ve Kordon’u. Sabah erken, Pasaport Kahvesi’nde çay içip, boyoz ve katı yumurta yemek, günbatarken vapurla Karşıyaka’ya geçmek, Kordonboyu’nda sohbetin keyfine varmak hep bu kentin güzellikleri. İzmir, denizi, iklimi, kültür mozaiği, 5 bin yıllık tarihi ve mutlu insanlarıyla, özlenen ve özenilen bir kent olmuş hep.
Sadece İç Anadolu ve Ege Bölgesi’nin ithalat kapısı değil aynı zamanda demiryolu ve karayolu bağlantıları ile Avrupa, Ortadoğu ve Asya ülkeleri arasında önemli bir ticaret limanı. Liman turizm açısından da büyük önem taşıyor. İzmir’in, Ege Bölgesi’nin turizm zenginliklerine kolay ulaşılabilir konumda bir kent olması nedeniyle Alsancak Limanı’na kurvaziyer yolcu gemilerinin gelmesi de büyük önem taşıyor. Ege Bölgesi’nin tarım ve endüstri limanı olan İzmir, ülkenin ihracatında da hayati bir role sahip. Liman geniş tarımsal ve endüstriyel hinterlanda sahip. Ege’nin verimli ovalarının ürünleri; tütünü, üzümü, inciri ve pamuğu yüzyıllar boyunca bu limandan dünyaya dağılmış. Bugün tütün yerini zeytine bırakmış. 18. yüzyılı takip eden yıllarda deniz ticareti önemli olunca, şehir limana doğru gelişmeye başladı. Depremler yüzünden deniz doldu, ayrıca da insan eliyle de dolduruldu. Doldurula doldurula, evlerin denizden uzaklaştığı Kordon’un meşhur bir şarkısı vardır: “Sensiz hayat İzmirli’m/Zor gibi geldi bana/Bir münasip zamanda/Mesela saat onda/Buluşalım Kordon’da/Der gibi geldi bana…” İzmirli Bestekar Necip Mirkelamoğlu’nun ünlü bestesini yeni kuşak bilmez ama, en popüler iki dizesi, birçok İzmirli tarafından söylenegelmiştir. Semt, bugün canlılığının zirvesinde. Bu renkli atmosfere en büyük katkı da İzmir’in ılıman havasından…
Tarihin kayırdığı liman kenti: Mersin
Akdeniz’in bereketi, Mersin’in zenginliği… Çağlar boyunca kıyılar hep hareketli olmuş, deniz ticaretiyle ekonomi, kültür ve turizm refaha ulaşmış. Doğal bir liman olan Mersin Limanı, Akdeniz’in önemli limanlarından biri; İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ithalat ihracat kapısı. Ortadoğu ülkelerinin de transit merkezi. 1836 yılında küçük bir balıkçı kasabası olarak kurulduğu tahmin edilen Mersin’in, kent tarihinde önemli dönüm noktaları var; Süveyş Kanalı yapılırken gereken kereste ve Avrupa’nın tekstil sektörüne gereken pamuk…
Bugün limanın kentin merkezinde olması imkanlara ve ihtiyaçlara ulaşım açısından büyük avantaj. Mersin’in konumu aynı zamanda şansı; sahilden Toroslar’ın yüksekliklerine, yaşanası medeni bir kent. Adanalılar sıcaktan kaçıp buradaki yazlıklarında nefes alabiliyorlar. Mersin’den Silifke’ye doğru 70 km içinde gezilecek birçok antik kent, keyifli kıyı lokantaları var. Mersin’e 14 km mesafedeki MÖ 7. yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuş Viranşehir-Soloi (Pompeipolis), sütunlu caddesiyle görkemini gösteriyor. Kent merkezinde de vakit geçirmeye değer. Özellikle akşamüstleri Silifke Caddesi’nin canlılığı göz kamaştırıyor. Mersin’in eski mahallerindeki anıtsal yapıların çoğu Türk-İslam eserleri; Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi, Eski Cami, Müftü Camisi, Avniye Camisi, Ulu Cami… Ayrıca bu liman kentin zengin etnik yapısına işaret eden yapılar da var; Latin Katolik Kilisesi ve Arap Ortodoks Kilisesi… Liman kentlerinin önemli yapılarından olan hamamların bugün hiçbiri kullanılmıyor.
BERRAK EREN